En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyerek söze başlayalım: “Bugün Ukrayna’da yaşanan savaş için “Ne Amerika ne Rusya! Savaşa hayır!” diyerek içi boşaltılmış barış söylemlerini tekrarlamayı anlamsız görüyoruz.” Savaşlara gerçekçi bir karşı çıkış için en başta savaşların nedenlerini doğru şekilde irdelemek gerekiyor. Özellikle Ukrayna’daki savaş gibi karmaşık ve uzun bir sürece dayanan sorunlarda tek bir doğru ya da tek bir yanlış varmış gibi okuma yapmak eksik olacağı gibi gerçekleri anlamamızın da önüne geçer.
ABD, NATO ve Avrupa boyutu
Öncelikle Ukrayna’da son yıllarda yaşanan gelişmeleri de bugün içinde bulunulan savaşı da ABD-Avrupa emperyalizminin yayılmacı ve saldırgan politikalarıyla birlikte değerlendirerek bugünü anlamaya çalıştığımızı belirtelim. İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada oluşan güç dengesinin zaman içinde bozulması ve SSCB’nin yıkılmasından sonra Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasına rağmen, NATO’nun kendini lağvetmek bir yana Doğu Avrupa’ya ve eski Sovyet ülkelerine yerleşme çabasının farkında olmak bugün yaşanan savaşı anlamamızı kolaylaştıracaktır. Özellikle 90’lı yıllardan sonra ABD emperyalizminin Doğu Avrupa’daki egemenlik alanını askeri üslerle giderek daha fazla genişletmesi, askeri tatbikat ve sevkiyatlarını artırması ve gelinen noktada bugün de savaş uçaklarını Estonya ve Litvanya’da konuşlandırmış olması yaşanan krizi ve savaşı anlamak için yine önemli nüvelerdir.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra özellikle 2000’li yılların ortasından itibaren Rusya’nın tekrardan dünyada önemli bir ekonomik ve askeri güç olması, son süreçte Çin’le yaptığı anlaşmalar ve özellikle de Suriye savaşıyla birlikte Ortadoğu’daki savaşta belirleyici güç konumuna gelmesi Amerika ve İngiltere başta olmak üzere Batılı emperyalist güçlerin Rusya’yı sınırlandırmak istemeleri için yeterli nedenler. Batı emperyalizmi uzunca bir süredir de Rusya’yı içine sokacağı bir savaşın hesabını yapıyordu. Rusya’nın, Ukrayna’ya müdahalesinden önce NATO sorunu başta olmak üzere ABD ve Avrupalı devletlerle yürüttüğü müzakerelerin aylardır sonuçlandırıl(a)maması ve sonucunda da ABD Başkanı J. Biden’ın ne güvenlik ne de başka konularda Rusya ile görüşmek istemediğini bildirmesi Rusya’yı savaş kararı almaya zorlamak için atılan son adımlardı.
Ukrayna boyutu
ABD, NATO üzerinden Karadeniz’de izlediği yayılma politikasının bir parçası olarak Ukrayna’yı NATO’ya dahil ederek Rusya’ya karşı etkili bir güç olarak kullanabileceği noktaya getirmeye çalıştı. En azından bu durumu Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanmaya çalıştı. Ukrayna’da 8 yıldır iktidarda olan ırkçı-faşist darbe rejiminin Minsk anlaşmasına uymaması Lugansk ve Donetsk özerk bölgelerine karşı uyguladığı şiddet politikasını artırarak sürdürmesi, çeşitli gözaltı ve tutuklamalar yapması, Rusçayı yasaklamaya varan uygulamalara girişmesi ortamı iyice gerginleştirmişti. ABD ve Batı emperyalizminin Rusya’yla diplomatik ilişki ve müzakereleri tümüyle keserek kendi planları doğrultusunda Ukrayna’daki işbirlikçi rejimi yönlendirerek gerilimi tırmandırmaları, yaşanan krizin büyümesine ve son noktada da savaşa neden oldu.
Rusya boyutu
Bugün gelinen aşamada, yaşanan savaşın sorumlusunun tek başına ABD, NATO ve Avrupa emperyalizmi olmadığını da biliyoruz. SSCB’nin dağılmasından sonra kapitalist restorasyon sürecine girerek diğer emperyalist ülkelerle ekonomik, siyasi rekabete giren Rusya’yı yöneten askeri zengin oligark grubun da kendi çıkarlarını her şeyden çok önemsediğinin farkındayız. Mevcut dünya sisteminin bir parçası haline gelmeye çalışarak her türlü çıkarcı ilişkiyi politika haline getiren Rusya’nın kendisinin de haklardan ve özgürlüklerden uzak şekilde milliyetçi ve yayılmacı bir politika izlediğini görüyoruz.
Ancak bu mevcut durumuna rağmen Rusya, başlattığı askeri müdahalenin kendisini de iç politikada sıkıntıya sokacağını, ekonomik ve siyasi olarak alacağı zararların farkında olarak bu savaşa girdi. Bu nedenle de yaşanan savaşın nedenlerinin objektif bir bakış açısıyla iyi anlaşılması gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye boyutu
Tüm bunlar dışında savaşın Türkiye boyutuna da kısaca değinmek isteriz. Rusya ve Ukrayna savaşında savaşan iki ülke dışında savaştan en çok etkilenen üçüncü ülke Türkiye. Türkiye açısından daha şimdiden Ukrayna savaşının etkileri çok yakıcı oldu. Kendi coğrafyasında olmayan bir savaşta bile Euro ve Dolar’da yaşanan yükselişten dünyada parası en fazla değer kaybeden ülkenin Türkiye olması bu durumun en güçlü kanıtlarından. Yaşanan savaş, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizi kuşkusuz daha da derinleştirecek. AKP iktidarı için de önemli bir yol ayrımı olan savaş yaşanıyor. Siyasi iktidarda, tam bir arada kalmışlık hali yaşanıyor. Bir yanda Rusya yürütülen enerji ve tarım politikaları ve askeri ve ticari anlaşmalar var diğer yanda 60 yıllık NATO üyeliği ve nerendeyse -devlet geleneği olarak- 200 yıldır devam eden Batılı devletlerle ilişkiler…
Tüm bunlar dışında da meselenin Türkiye boyutuna ilişkin son olarak şunu ifade edelim: TC’nin sanki Ortadoğu’daki işgalci güçlerden birisi de kendisi değilmiş gibi Suriye, Irak ve Libya’da cihatçı çeteleri kullanarak yaptığı işgaller ve savaş suçları yokmuş gibi “barış isteğiyle” sahnede yer alma çabası tam bir iki yüzlülük örneğidir.
Sonuç yerine
Rusya, kendisine gelecek tepkileri en aza indirmek adına Kiev’i hızla kontrolü altına alıp yaşanan savaşı en kısa sürede kendi çıkarlarına uygun şekilde sonuçlandırmayı hedeflemek isteyecektir. Zelenski’nin görüşme çağrılarına Rusya’nın kulak asmaması da bu ihtimali oldukça güçlendiriyor. Yaşanacak muhtemel senaryonun devamında da Zelenski’nin Ukrayna’yı terk etmesi ya da Rusya tarafından tutuklanması sonrasında Ukrayna’da Rusya yanlısı bir yönetimin iktidara getirilmesi güçlü ihtimallerden.
Daha şimdiden savaşın başlıca kazananlarından birinin ABD olduğunu söylemekte çok yanlış olmayacaktır. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesiyle birlikte Almanya ve Fransa başta olmak üzere NATO’ya dair soru işareti olan Avrupalı devletlerin kimi soru işaretlerini görmezden geleceğini hatta NATO üyesi olmayan kimi Avrupalı devletlerin de NATO’ya daha ılımlı bakacağını belirtmekte yarar var. Bir dipnot olarak; AB arasında güvenliğimiz için kendi ordumuz olmalı fikri de yüksek ihtimale Ukrayna’da yaşanan savaş sonrasında daha güçlü tartışılacaktır. Elbette her durum tersini de güçlendiriyor. Rusya ile yakın olan hiçbir ülke de ABD, NATO ve Avrupa ile eskisi kadar kolay ilişki geliştiremez. Örneğin; Gürcistan, Rusya’ya karşı yaptırımlara uymayacağını açıkladı. Bir diğer yandan da savaş her yerde milliyetçilikleri güçlendiriyor bu açıdan da toplumsal gerilimlerin de daha yüksek olacağı bir döneme kapı aralanıyor diyebiliriz.
Sermayenin genişleme ihtiyacıyla doğrudan bağlantılı olmasından kaynaklı emperyalist güçler arasındaki hegemonya mücadelesinde, savaş ve çatışma her dönemde kaçınılmaz bir gerçek olmuştur. Ağır ekonomik krizlerin ardından hep savaşlar gelmiştir. Kapitalist-emperyalist sistemlerin bugün savaş aygıtlarını devreye sokarak dünya halkalarına yaşattığı yıkım, açlık ve yokluğun nedenlerini iyi biliyoruz. Kapitalist sistemlerin bugün yaşadığı krizin -pandemi süreciyle birlikte- artık içinden çıkılmaz bir hal almış olması, halkların kendi ülkelerindeki sermaye egemenliğine karşı mücadeleyi yükseltmelerini daha yakıcı hale getiriyor. Bugün Ukrayna, Rusya ve Türkiye’deki devrimci güçlere ve emekçi halklara düşen görev kendilerini sömüren egemenlere karşı insanca ve özgürce yaşamanın mücadelesini vermektir.
Sınıfa karşı sınıf, krize karşı devrim, emperyalizme karşı sosyalizm!
24 Şubat 2022