Birlikte yeni bir yol açmak için yola koyulduğumuz yoldaşımız, silah arkadaşımız, komutanımız Ulaş Bayraktaroğlu’nu 9 Mayıs 2017’de sonsuzluğa uğurladık. Bize bıraktığı değerler üzerinden önümüzdeki mücadele dönemine bakmak istiyoruz. Devrim yolunda kaybettiklerimizin anması ve hatırlanması asıl olarak kavgayı büyütmeye ve yarım bıraktıklarını zafere taşımaya hizmet etmelidir. DKP’nin kurucu önder kadrolarından olan Ulaş yoldaşımızın yaşamı ve mücadelesi bize ve devrimci güçlere çok büyük dersler ve örnek bir miras bırakmıştır; onu anmak yarattığı değerleri mücadelede yeni genç kuşaklara taşımaktır.
Türkiye Devrimci Hareketi’nde belirli dönemleri, belirli kişiler temsil ederler, bu dönemlerle bu kişilikler özdeş gibidir ve aynı zamanda bir dönemin mücadele tarzını anlatırlar. Mustafa Suphi ve Doktor Hikmet Kıvılcımlı, TDH’nin ilk dönemini isimleriyle taşıyan devrimci önderlerdir. Daha sonraki dönemi, hataları ve sevaplarıyla, Mihri Belli ve Reşat Fuat Baraner temsil eder. Bu iki dönem ve iki kuşak birbirinin düz devamı gibidir.
1960 sonrası mayalanan devrimcilik, daha öncesinin düz devamı değil, devrimci bir kopuş olarak gerçekleşir ve bu dönem, yeni örgütler ve yeni yüzlerle temsil edilir. THKO, THKP/C ve TKP/ML tarih sahnesine çıkarlar ve bu örgütler diğer onlarca öncü kadroyla birlikte Deniz, Mahir ve Kaypakkaya şahsında somutlanırlar. 1971 devrimciliği, kendinden önceki dönemleri devrimci pratikleriyle aşıp yeni dönemin temsilcisi oldu. Onlar, bugün de devrim mücadelemizin bitmeyen moral ve mücadele kaynaklarıdır. Kimi gelenekçi anlayışlar, onları mülkleştirmeye uğraşsalar da onlar bir grubun değil, TDH’nin ortak değerleridir.
Devrim mücadelemiz, binlerce toprağa düşenle ve daha sert savaşlara girerek bugünlere gelmiştir. ‘71 sonrası dönemde de öncü ve ileri roller oynayan kişilikler çıkmıştır ama bunlar yalnızca bir grubun temsilcileri olarak bilinmiş ve tanınmıştır. 1971 sonrası büyük fedakarlıklar ve bedellerle alınan yolun ortak hafızaları, ortak değerleri oluşamamıştır. Ortak değerlere ulaşmak, devrimci mahallemizi aşıp emekçi sınıflara ve halklara dokunabilmeyi, devrim mücadelemizi kitlelere taşıma yeteneğini temsil eder. Ortak değer olabilmek, aynı zamanda devrim mücadelemizin eşik atlamasını temsil eder. ‘71 devrimciliği bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açarak mücadeleye eşik atlatmıştır. Bugün, geçmiş olan 50 yıla rağmen mücadelemiz ‘71’i aşmak bir yana hemen her alanda daha geri düşmüştür.
12 Eylül sonrası, devrim için siperlerde yerini alanlar hep oldu; sokakta, zindanda her alanda kan pahası, can pahası direnişler hep sürdü, ama bir devrimci önderliğe sıçrayamadı. 40 yılı aşan bir dönemde, Türkiye tarafında mücadele giderek düşük düzey bir solculuğa hapsoldu. Kürdistan’da PKK önderliğinde devrim kendi yolunu açarak, yükselerek devam etti. Bizim tarafta, Türkiye tarafında, devrimci muhalefetle sistem arasında dönem dönem sertleşen kapışmalar yaşansa da bir statüko oluştu. Aradan geçen uzun dönemde, çok ciddi çıkışlar, denendi fakat tüm yapılanlar, bu statükoyu bozamadı. Tersine düşük düzey solculuk denilen bir tarz, kötü bir gelenek yerleşti. İşte DKP çıkışı ve Ulaş Bayraktaroğlu, bu statükoyu kırmak için yola çıktı.
Ulaş Bayraktaroğlu -yaşamıyla dönemselleştirme uygun olursa-, ‘68’liler, ‘78’liler gibi ‘90’lar kuşağının en parlak temsilcisidir. Bu bir alışkanlık olarak kayıplarımızın arkasından söylenen güzel bir söz değildir. Ulaş, kuşağının hem en ileri temsilcisi hem de dönem çizgisini aşarak devrimci bir kopuşu gerçekleştirmek için ileri fırlayanlardandır. Aynı zamanda gelenek veya örgütsel daralmayı kırarak kendi dışına taşabilmiş, ortak devrimci sembollerimizden olmuştur. Ulaş’ın bıraktığı iz, açtığı yol ve savunduğu kopuş çizgisi ile bu doğrultudaki pratiğidir.
Ulaş yoldaşı kaybettiğimizde yapılan uğurlama töreninde yaptığım konuşmada, kendisini tarihe iz bırakan bir devrimci kişilik olarak anmıştım. Tarihte faillik bir güzelleme değil, yaşayarak tanık olduğumuz bir gerçekliktir. Yola, Türkiye devriminin siyasal öncüsünün ve askeri örgütlenmesinin, yeni türde bir halk savunma gücünün inşası için çıkmıştık. En büyük ideali, kurucu roller oynadığı bu iki örgütlenmeyi tarihsel anlamlarına uygun olarak, yaşamda ve savaş içinde öncü konuma yükseltmekti. Ve “bu iki yıllık süreçte, en büyük yaptığım şey bu iki amaç için çalışmak” demişti.
DKP, eskimeyen yeni ilkelere hayat vermek için yola çıktı. DKP, enternasyonalizme hayat vermeyi programına aldı. Ulaş, bu ilkelere yürekten inanan bir enternasyonalistti. O, bir dünya devrimcisiydi, onun devrim coğrafyası tüm yeryüzünü kapsıyordu. Bu yüksek idealler, onu buraya devrim coğrafyasına taşıdı. DKP, kendini ideolojik ve politik olarak dünyayı yeniden devrimci yıllarına döndürme hareketi olarak kurdu ve Lenin’in, İkinci Enternasyonal dönekliğine ve ihanetine karşı yaptığı gibi bir ideolojik mücadele cephesi açtı. Ve bu coğrafyaya, savaşın en keskin cephesi olduğu için, bu özgür toprakları bölge devrimi ve dünya devriminin zayıf halkası olarak gördüğü için, ama asıl olarak Türkiye devrimine hazırlık için geldi. Ortadoğu’nun en büyük gericiliğini bağrında taşıyan, işçi sınıfı ve ezilen halkların düşmanı faşist Türk devletini yıkmak ve devrim yapmak için, bu özgür toprakları Türkiye Devriminin savaş cephesine dönüştürmek için, burada üslendi.
Ulaş, devrimci olan her şeye, aşkla bağlıydı. Kürtler güçlü bir devrimcilik gösterdiği için Kürtlere ve Kürt devrimine coşkuyla ve kıskançlıkla sahip çıkıyordu. Kürt devriminden daha güçlü bir fırtınayı Türkiye’nin dağlarında, şehirlerinde koparmak için yanıp tutuşan bir yürekti. TDH’ni, devrim yapmak isteyenler ve istemeyenler olarak iki bölüğe ayırıyor, “devrim isteyenler bir tarafta, “siyaset” yapmak isteyenler diğer tarafta saflaşsın”, diyordu.
Bu saflaşmayı, önce kendi örgütünde gerçekleştirdi. Oportünizm ve sağcı eğilimlere tahammülsüzdü; en büyük mücadeleyi de DKP çıkışına direnen eski sağcı Kurtuluşçu çizgide direnen gizli tasfiyeci eğilimlere karşı verdi. Örgüt olarak karar alıp savaşın ön cephesine girmesini yasaklamamıza rağmen o, savaş cephesine koşarak son eylemiyle devrim isteyenler cephesine de bir neşter vurdu. 40 yıldır, küçük dükkanlarda ömür tüketmeye son, dedi.
Ulaş yoldaş, savaşa inandığı coşkuyla devrimcilerin birliğine inanıyordu. Gösterişe ve propagandif çabalara vakti yoktu; sahici ve coşkulu bir devrim taraftarı olduğu için, tüm devrimci coşkusuyla devrim ve komünizm güçlerinin birliğini istiyordu. Devrimci güçlerin birleşmesini büyük bir aşkla istiyor, savunuyor ve gereklerini yapıyordu. “Devrimci hamlemiz, cesaretimiz ve cüretimiz devrimci bir kuruculuğa sıçramadığı sürece kendimizin devrimcileri olarak kalmaya mahkum oluruz” diyordu. Önemli olan bizim devrimci olmamız değil hayatın devrimcileşmesidir. DKP kadar, TDH’nin bir bütün olarak devrimcileşmesi için çalışıyordu. Burada yakın ilişkide olduğu tüm devrimciler, onun ne kadar coşkulu bir birlik taraftarı olduğuna tanıktır. Ulaş’ın coşkulu birlik özlemi bugün de izlediğimiz birlik ve devrim eksenidir.
Ulaş, çok yönlü bir devrimci ve isyankardı; her şeyle, herkesle her zaman kavga ve isyan içindeydi; en çok ta kendi kendisiyle kavga edendi. Annesinin anlattığı gibi önce evinde babasına, sonra ikinci evi gibi yetiştiği örgütüne hep başkaldırmıştı. En güçlü isyanı, Kurtuluş’un sağcılığına karşı başlatmış ve genç bir kuşağı, devrimci bir çizgiye yükseltmiştir. İkinci başkaldırısını, gene örgütünün ayak diremesini aşarak birlik ve silahlı mücadele çizgisine sıçratmakla sonuçlandırmıştır. Bu iki hedef doğrultusundaki kavgasını, daha sonra TDH içinde geleneksel düşük düzey solculuğa karşı devam ettirmiştir.
Devrimci özelliklerinin yanında tanıdığım insan Ulaş, büyük bir öfkenin insanıydı. Ben bunca yıldır, böylesine zulme ve haksızlığa büyük öfke duyan birini görmedim. Öfkesi kadar yüreği de büyüktü, yüreğinde bütün insanlığın acılarını taşıyor ve her alanda kavgaya bu büyük öfkeyle giriyordu. Gezi direnişinde bu öfkeyle yer aldı ve bu büyük direnişin başkaldırı ruhunu ateşledi. Bu başkaldırısını ve direniş ruhunu Rojava’ya taşıdı. Daha büyük bir öfke olarak DAİŞ çetelerinin üzerine yürüdü.
Ulaş yoldaşımızın hayatını adadığı inancı, ilkeleri ve idealleri bugün bizim uğruna dövüştüğümüz ve TDH’de yükseltmek istediğimiz devrimci hedeflerimizdir. Ulaş yoldaş önderliğinde oluşan DKP’nin çıkış iddiaları bugün DKP/Birlik’in varoluş dinamikleridir. Bugün Ulaş Bayraktaroğlu’nun ve tüm ölümsüzleşenlerimizin amaç ve idealleri savaş çizgimizdir.
Anılarına saygıyla…