Virüslerin de bir tarihi var ve bu tarih, dünyada canlı hayatın şeceresine yazılıdır. Bunu şöyle de düşünmek mümkündür; mikroplar, bakteriler, virüsler olmasaydı; memeliler olabilir miydi? Elimizdeki tarihten birikmiş bilgiler, bunun olamayacağını söylüyor. Canlı kavramı makro bir kavram olmadığına göre; sadece çeşitliliği bakımından değil, yapısal değil, var olma kimyası nedeniyle de her düzeyi kapsayan bir kavramdır. Sonuçta farklı evrim geçirebilme yetenekleri kazansalar da hepsi bizim varoluşumuza aittir. Dahası dünyada hemen bütün yaşam formları birbirlerinden farklı olsa da “yeme ve üreme” sistemine dâhil olduklarına göre; virüsleri ve mikro organizmaları “bünye dışı” görmek olsa olsa insan olmanın bencil aklına has olabilir. Ki bir de yedi milyar “insan virüsü”nün hiç değilse son 50-70 bin yıldır doğayı ve bütün yaşam formlarını yok ettiği düşünüldüğünde masumiyetin kime yazılacağının anlamı da farklılaşmış oluyor.
Ama konumuz virüslerin kimyası değil; ideolojisi
İnsan yalnızca burjuva iktisadında değil, burjuva çağını modelleyen bütün kavramlarda da bir genelleme konusudur. Bu kavram pratik hayatın sınıflara bölünmüş ilişkilerince akamete uğratılmış olsa bile, toplumsal formasyona sirayet eden ‘insan’, içeriği bakımından her daim anlam değiştirir; insan, herkestir! Ha keza ekonomik insandan, politik insan tanımına geçiş de, her daim bir genelleme konusudur. Burjuvazinin insanı sevmesi boşuna değil; insan mevzusunun bir burjuva hak tanımı içinde bayraklaştırılması da boşuna değil. Eşitlik, adalet, özel yaşamın dokunulmazlığı manzumesinin de burjuva hukukunun temel veçhesi olması boşuna değil. Çünkü burjuvanın, bir sınıf olarak üretimin seyrini yürütmede sorunu yok. Çünkü burjuvazi bir sınıf olarak meydana gelmeden önce “hür teşebbüsçü” olarak meydana gelmiştir ve radikal bir öznedir. Onu sınıf haline getiren şey; tam da onun meydana geliş biçimidir. Yani tarihe radikal bir özne olarak girişidir. Bunun böyle olması, burjuvaya “hür teşebbüs”ün önünü açacak araçlara da mahkûm olması demektir; bir sınıfa! Burjuvanın bir sınıfa dönüşmesi, bir yönetim sorununa dönüşmesi demektir. Yönetimi garantileyecek yegâne şey devlet aygıtı değildir; ideolojidir. Yani topluma/çağa dair her anlamı kendi sınıfında bir temsiliyete dönüştürecek ideolojiye. Bunun tek olanağı ise; insandır! Devletler çökebilir, akamete uğrayabilir, el değiştirebilir; insan baki kalır. Bu yalnızca üretimin bekası için değil, burjuva uygarlığının bekası içinde temel koşuldur. Bu bakımdan burjuva uygarlığının kutsalının genelleştirilmiş ve “herkes”i ortaklaştırmış insanda temsiliyetini bulması rastlantı değil.
Corona vakasını insanın ideolojik olarak yeniden, yeniden kurgulanışındaki işlevini anlamadan, onu bir sağlık sorunu olarak görmek; herhalde yalnızca aptalların değil, karşı devrimcileşmenin de hanesine yazılacak bir uyarlama olarak düşünmek gerekir. Burada uyarlama kelimesi üzerinde sıkıca durmak gerekiyor; çünkü corona bir salgın olarak dünyayı işgal ettiğinde iki önemli şey gerçekleşti;
1. Salgın bir hayat-memat meselesine dönüştü(rüldü). İnsanın o ana kadar burjuva hukukunda tanımını bulmuş anlamı bile değişti; insan bir yaşama/yaşamama formunu aldı(rıldı). Bu durum hayatta kalma güdüsüyle uçlaştırıldı ve bütün insan nüfusu, burjuvazinin icat edeceği ilaca odaklandı. Yani ona secdeye durdu. Devlet, “halklaştı”, değme iddialı solcular dâhil devleti “halkın devleti” görmeye başladı. Eleştirileri de “halkın devleti”nin kötü yöneticilerden dolayı görevini layıkıyla yapmadığına kaydı. Bu olsa olsa virüsün mutasyonundan çok, insanın ve solcunun ideolojik mutasyonuna bakmayı gerekli kılıyor. Bu kadar değil, ideolojik mutasyonun da mantıksal sonucu var; ideolojik metamorfoz!
2. Uyarlama bununla sınırlı değil; daha önemlisi burjuvazinin devletleri de aşan gücünün yeryüzüne hatırlatılması var! Bunun açıklamasını şöyle de anlamak mümkündür; kapitalizm artık varoluşsal krizlerini daha derinden yaşadığında, bu krizleri virüs fenomeni gibi daha sofistike araçlarla, sınıf çatışmalarını akamete uğratarak aşılabilme olanaklarını test etmesi var. Yani kapitalizmin krizini, insan krizine dönüştürerek, toplumumun alabileceği biçimlerin mümkünlük sınırını anlama uyarlaması var.
Bunu nereden anlıyoruz; bunu corona vakasının çok kısa sürede yarattığı sosyal ve toplumsal dönüşümden anlıyoruz. Coronanın bir sağlık sorunu olmasıyla, onun sosyopolitik ve psikolojik sonuçlarının aynı olmadığından görüyoruz. Virüsün, ideolojik işlevinden anlıyoruz. İnsan kavramını nasıl yapı söküme uğratıp, yeniden kurduğundan anlıyoruz. Dahası ‘demos’un yıkılış ve kuruluş anından anlıyoruz. Ama meselemiz yine de bununla sınırlı değil..
Daha önemli sonuçlar var
Biz uzun zamandır dünya sosyalist hareketinin yeni liberal politikalar karşınında çözüldüğünü biliyoruz. Küçük hareketler, küçük kıpırdanmalar ve arayışlar bir ihtimal dâhilinde potansiyel olanak olarak varlığını sürdürse de artık sol, sosyalist mücadelenin bir sosyal meşgaleye hatta eğlenceye dönüştüğünün farkındaydık. Farkında olmadığımızı ise corona virüs gösterdi. Solcunun ve solun “halkın kurulu düzeni”nin içinde olduğunu gördük. Solcunun ve solun burjuvazinin ve ‘devletin sözleşmesi’ne sadakatini gördük. Piyasa özgürlükleri üzerine kendini kuran solun, aslında devletin ve halkın kurulu düzeninin bir kekelemesi olduğunu gördük. Coronayla birlikte “kötü yönetici” ayrımı farkıyla devletine rücu edişine tanık olduk. Kapitalizmin merkezlerinde işçi sınıfının ‘halk’laştığını gördük. İşçi sınıfının bu ‘halk’ olma halinin daha hangi ağır sonuçlara sebebiyet verebileceğini şimdiden kestirmek zor. Zira işçi sınıfı kendini hatırlamak yerine ‘insan’ olduğuna inanmıştır. Bu tablo elbette mevcut ana dair bir tablo ve sınıfın davranış biçimlerini mutlak görmekte tutarsızlıktır. Diğer önemli sonuç ise; sol kadro ve insan manzarasına dairdir. Meslekten solcudan teşekkül bir örgütlenmenin, üretici güçlerin dışında “tüketici güçler”den gelen kadro üzerine bina edilmiş örgütlenmenin hayatın içinde olamayacağını, hayata müdahale edemeyeceğini, ancak politikayı meslekten yapıp, sakız olarak çiğneyeceğini gördük. Allah yolumuzu hayretsin! Oysa pek çok ülkede laboratuvarlar kurabilirdik, burjuvazinin virüs üzerinden yaydığı ve milyarlarca insanı teslim aldığı korkuyu bertaraf edip, devletleri ve burjuvaziyi değersizleştirip, karşı hamleler yapabilirdik. Sağlık çalışanlarını örgütleyebilirdik. Belediyelere ve kamu kurumlarına el koyup, devrimci bir sürece dönüştürebilirdik. Devletler “sokağa çıkmayın” dedikçe korunma tedbirlerini alıp, gruplar halinde sokaklara çıkıp, dayanışma ağları oluşturabilirdik. Burjuvaziyle restleşmenin koşullarını oluşturabilirdik. Bunları yapamamamız için bir sebep var mı? Var! Çünkü solcu insan malzemesi kurulmuş düzenin dışında varlığını gösterme kifayetinden ve arzusundan yoksun. O da ‘insan’ hatırlaması üzerinden, hayatta kalma güdüsüyle, burjuvazinin büyük kapatmasına gönüllü biat etmiştir.
Coronadan sonra solcu olduğunu söylemek; boş göstermektir
Burjuvazinin coronanın yaygın, bulaşıcı, öldürücü evrensel bir vaka ve tehlike olduğu vaazının altını birazcık kurcalayan akıl görecektir ki; burjuvazi istese de üretici güçleri akamete uğratamaz. Üretici güçlerin akamete uğraması demek, bir sınıf olarak burjuvazinin akamete uğraması demektir. Bu bakımdan virüsün ‘kontrollü’ ideolojik bir gösterge olarak işletilmesi, burjuvazinin soyut aklının nasıl çalıştığını anlamamız bakımından da ipuçları veriyor. Ancak burada önemsenmesi gereken bir durum var; burjuvazinin corona üzerinden ortak bir akıl yaratmada ulaştığı muazzam başarı. Zaten virüsün ne olduğunu anlamak istiyorsak, onun kurucu aklının fonksiyonel sonuçlarına bakmamız yeterlidir.
Burjuvazinin kurucu aklının fonksiyonel sonucunun en önemli ayağı, insan ve halk kavramını birkaç kez ters çevirip, yeniden kurmasıdır. Bu bakımdan şunu söylemek abartı sayılmaz; burjuvazinin bir ideolojik aygıtı olarak virüsü, ‘halk’tır. Bu demektir ki, virüs, kendi evreninden inip, ‘halkın kurucusu’ olmuştur.
Halkın kuruluş ve yıkılış anlarında, halkın akamete uğramaması üzerine bol vaaz veren solun varıp dayandığı yer de; burjuvazinin kuruculuğuna eklemlenmek olmuştur. Oysa böylesi anlar halkın imkânsızlığından çıkış için muazzam koşullar demektir. ‘Halkın düzeni’ni akamete uğratmak için devrimci çıkışlara yol açması demektir, kaos için koşulların oluşması demektir. Şunu iddia etmek mümkün; eğer yeryüzünde devrimci bir sol, ‘virüs zamanı’na giriş yapabilseydi, burjuvazinin maskesi çoktan inmişti ve ayaklanma kıpırdanmalarının da koşulları birikmişti.
Demek ki biz hayata nasıl bakıyorsak, hangi zihni araçlarla bakıyorsak, öyle anlıyoruz. Zihni araçlarınızı değiştirin!
Coronayı vakadan sayıp, bir sağlık sorunu üzerinden ‘insana yönelik tehlike’ olarak görme anlayışını acilen terk etmeliyiz. Sürecin sunduğu devrimci olanakları yoklamalıyız, evlere gönüllü kapanmak yerine, sokakları kullanabilir hale getirebiliriz. Uluslararası bir network kurma girişimlerinde bulunabiliriz. Bu network üzerinden yaratıcı ortak eylem biçimleri geliştirebiliriz. Mahalle ve sokakların duvarlarını propaganda için yaygın olarak kullanabiliriz. Daha da önemlisi; sol içinde bir yüzleşme, radikal bir tartışma, hesaplaşma ve kopuşun koşullarını oluşturabiliriz.