Ya hep beraber – Sinan Karacan

(Sitemiz bir süredir kapalı olduğu için yazarımız Sinan Karacan’In yazısını yayımlayamamıştık. Yazarımızdan ve okurlarımızdan özür diliyor ve yazıyı gecikmeli olarak yayımlıyoruz.

Komün Yayın Kurulu)


CHP ve diğer muhalefet için artık hukuku konuşmak, demokrasiyi konuşmak, akademiyi konuşmak, liyakati konuşmak, bürokrasiyi konuşmak, seçimi konuşmak, seçime girme yeterliliğini konuşmak, parlamentoyu konuşmak, yargı yürütme ve yasamayı konuşmak, güçler ayrılığı ilkesini konuşmak havanda su dövmek anlamına gelmektedir. Bırakın kitlelere yalan söylemeyi, kendi kendine yalan söylemek anlamına gelmektedir. Yıllardır ısrarla söylediğimiz şey AKP-MHP faşizminin artık kurumsallaştığıdır ve faşizm son virajını dönmek üzeredir.

Hal böyleyken, bütün bu olup bitenlerin hukuka uygunluğunu konuşmak hala hukuki mercilerden medet ummak parlamentodan, sözüm ona namuslu bürokrasiden, sözüm ona namuslu yargıçlardan, sözüm ona namuslu akademisyenlerden, sözüm ona namuslu polislerden askerlerden medet ummak faşizme rıza göstermenin faşizme teslim olmanın utangaç, dolaylı anlatımıdır. Velev ki namuslu bürokrasi, namuslu akademisyenler, namuslu yargıçlar, namuslu bürokratlar hala var.  Ne yapacaklar? Faşizmin artık kurumsallaşmasına ramak kaldığı bu konjonktürde bireysel çabalarıyla kıymetli muhalefetimizi ve halkı faşizme karşı koruyacaklar mı?

Herkes safını belirledi. İktidarın arkasına hizalananlar görevlerini yapıyorlar. Hizalanmayanlar da ya tek tek ihraç ediliyor ya da istifa etmek zorunda bırakılıyor ya da kıyı köşeye sürülüyorlar. Muhalefet açısından bu saatten sonra oralardan medet ummak yukarıda da söylediğimiz gibi ya faşizme rıza göstermenin utangaç bir  ifadesidir ya da devasa bir siyasal körlüktür.

Biz devrimciler biliyoruz parlamento, akademi, bürokrasi, hukuk, demokrasi, bunların hepsi ve daha fazlası burjuvazinin kendi sınıf menfaati ve iktidarı için tesis ettiği ve işlettiği üst yapı kurumlarıdır. Bu ve benzerlerinin tamamı burjuvazi açısından toplumdan kendi iktidarı için rıza edinme araçlarıdır.  Burjuvazi için bunlar amaç değil araçtır. Burjuvazi gerek kendi iç çatışmaları, gerekse de sınıf çalışmalarının  yükseldiği dönemlerde bu rıza üretme araçlarının gerekirse tamamını rafa kaldırma meziyetine sahiptir. Tarih bunu bize defaten göstermiştir.

Tabi bizim açımızdan bu bilgi sabittir ve bunu yeniden konuşmanın neredeyse bir anlamı bile yoktur.  Ancak devletle yatıp devletle kalkan ve her fırsatta cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu ifade eden CHP açısından bu kurumların işlevliğini sağlamak bir hayat memat meselesidir. Ve bu sebeple CHP uzun yıllardır AKP faşizminin bütün eylemlerine karşı sadece ve sadece bu üst yapı kurumlarını ve devleti müdafaa etmenin çabası içinde olmuştur. Bunu yaparken de formül açıktır; sokaktan uzak durmak, alimallah kitlelerin sokağa çıkıp devlete kafa tutmasına, devletin ve sistemin meşruiyetine zeval getirmesine mani olmak. Ancak özellikle son yerel seçimden bugüne geçen zamanda anlamıştır ki; AKP- MHP faşizmi hızla kurumsallaşmıştır. Artık devlet de odur, üst yapı kurumu da odur ve devleti ve üst yapı kurumlarını savunmak AKP faşizmini savunmakla eşdeğer olmuştur.

Ama hala bugün bu alışkanlığından bu hantallığından vazgeçebilmiş değildir. Dün Özeli’n saraçhanede kitleleri sokaklara çağırması kendi tabanında bile büyük şaşkınlığa yol açmıştır.

Ama CHP artık buna mecburdur. CHP için kara bitmiştir önünde devasa bir deniz vardır ya o denizde boğulup gidecektir ya da sokaklara çıkacaktır. CHP bütün gücüyle sokağa çıkmazsa bir parti hüviyetini dahi sürdürmesi şüphelidir. Zira kayyum atama hazırlıkları artık yüksek sesle konuşulmaya başlamıştır.

Gelelim Kürt siyasal hareketine. AKP- MHP faşizmi başlatılan bu süreçte Türkiyeli  Kürtlere hiçbir şey vaat etmemektedir. Tam tersine ülkeyi hızla bir kaosa sürüklemektedir. Bu kaosun ucunda bir iç savaş olasılığı bütün gücüyle durmaktadır. Herkes bilmektedir ki AKP- MHP faşizmi hızla krize sürüklenen emperyalist kapitalist dünyada kendi pozisyonunu güçlendirebilmek için ve olası bölgesel ya da küresel doğrudan savaşta cumhuriyetin kuruluşundan beridir ayaklarına dolanan Kürt sorunundan kurtulmuş olarak bulunmak adına Kürt özgürlük hareketi ile müzakere etmek zorunda kalmıştır. Ve bunu mümkünse Kürt hareketini tasfiye ederek, değilse de maksimum oranda fayda devşirerek sürdürmek istemektedir. Kürtlerle barışmak onlar için Kürtlükle barışmak asla değildir. Oldu ki İmralı açıklamasından bugüne geçen kısa zaman dilimi göstermiştir ki faşist iktidarın kendine bu süreçle ilgili yüklediği tek ödev oyalama ve tasfiye etmedir. Diğer taraftan bir yandan da ülkedeki gerek devrimci gerekse de burjuva muhalefetin kolunu bacağını kırıp bütünüyle etkisizleştirmek istemektedir.

AKP- MHP faşizminin planın çerçeve hali bütün çıplaklığıyla göz önündedir. İçerde muhalefeti bitirirken, Kürt siyasal hareketini barış sürecini yürütme adı altında diğer muhalefetten ayrı tutma derdindedir. Zira Türkiye’de Kürtlersiz gerçek bir muhalefetten ya da güçlü bir muhalefetten bahsetmek asla ve kata olanaklı olmayacaktır

CHP’nin genel olarak da muhalefetin Kürtlersiz faşist iktidarın bu saldırılarına karşı etkili ve sonuç alıcı hamleler yapması olanaklı değildir. Kürtler Erdoğan’ın onları çözüm süreci adı altında muhalefetten koparmasına ve kendilerini bir kıskaca almasına kesinlikle izin vermemelidir. Oldu ki CHP ve İmamoğlu’na çekilen operasyonun sacayaklarından biri ve en önemlisi Kürtler ile yapılan kent uzlaşısının suç ilan edilmesidir ki bu Kürt hareketini de hedefe oturtmaktadır. (Bu davaya gerekçe oluşturmak için tutuklanan onca HDK çalışanı zaten hala tutuklu bulunmaktadır.)

Tam tersine, Kürt siyasal hareketi için bu tarihi bir fırsattır. Türkiyelileşme, gerçek bir Türkiye muhalefeti yaratma ve önderliğinin ısrarla altını çizdiği demokratik toplum ve barış paradigmasını hayatta geçirmek için tarihi bir fırsatın eşiğindedir. Kürt siyasal hareketi var gücüyle faşist iktidar  karşısında pozisyonlanmalı, bütün eylem alanlarında güçlü bir şekilde varlığını bulundurmalıdır. CHP’yi, meslek örgütlerini, sendikaları tüm sol sosyalist hareketleri geniş bir anti-faşist cephe kurmaya zorlamalıdır.

Geziden beridir suskun olan üniversitelerden ilk defa ses çıkmaktadır. Bu çok umut vericidir. Gençlik hareketi bütün toplumlarda ve bütün çıkış dönemlerinde motor rol oynamıştır. Faşizme karşı güçlü bir halk hareketinin oluşmasının ön koşullarından biri gençliktir ve gençlik üzerindeki ölü toprağını yavaş yavaş atmaktadır. Bütün devrimciler gençliğin bu silkinişine güç vermeli ve büyütmelidir. Bununla birlikte CHP’nin artık salonlarda, evlerde ve parlamento siyaseti ile tutamayacağını anladığı tabanının sokağa çıkma davranışını büyütmeli ve kalıcılaştırmalıdır.

Devrimci hareket açısından da olmazsa olmaz olan bu süreçte yapılması gereken, Kürt hareketinin ve CHP’nin de içinde olduğu geniş bir anti-faşist cephe örmek için çabalamak ve sokak hareketlerini büyütmektir.

Zaman kaybetmeksizin bütün taraflar anti-faşişt bir cephenin kurulmasını örgütleyerek, bu cephe marifetiyle halkları genel siyasi grev ve sivil itaatsizlik eylemlerine davet etmelidir.

Belirli saatlere, belirli alanlara ve belirli günlere hapsedilmiş ve yapılandırılmış eylemler, faşist iktidara geri adım attıramayacaktır.

                                                                               Sinan Karacan

21.03.2025