Yağmanın yeniden dağıtımı – Tyler Zimmer | Komün Çeviri

Kapitalizmde, zenginlik yağmadır. Yaygın olarak “yağmalama” diye adlandırılan şey bu zenginliğin yeniden dağıtımıdır. 

Bir anlığına, yağmalamayı ahlaki bir sorun olarak düşünmeyi bırakıp maddi kaynakların nasıl dağıtıldığı açısından düşünelim sadece.  

Her tür temel ürüne ihtiyacı olan milyonlarca insan var: gıda, ilaç, kıyafet, elektronik vb. Bu mallar aslında bol miktarda; ancak şirketler tarafından istiflenmekte, depolarda ve perakendecilerde stoklanmakta. Karşılanmayan oldukça fazla ihtiyaçların arasında  toz toplayarak duruyorlar. 

Bu savurganca. Bu malları onlara ihtiyacı olan insanlara ulaştırmak boş boş raflarda durmasına izin vermekten çok daha iyi olurdu.

Daha ileri götürebiliriz: ABD’deki servetin tamamen eşitsiz dağılımı vahşice savurgan. Bu, tüm yaşamı boyunca bile iyi bir şekilde değerlendiremeyecek küçük bir azınlık için insafsız bir servet birikimi anlamına gelirken, geniş çoğunluk maddi yoksunluktan, en temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda endişeden acı çekiyor. 100 kişiden oluşan bir kafede yemeklerin %95’i 3 kişinin tabaklarına bölüştürülürken, geri kalan 97 kişinin kalan %5 için savaşmasına benziyor. Sadece haksızlık değil aynı zamanda aşırı derecede ziyankar. 

Gerçekten de Chicago’nun güney yakasındaki bütün büyük marketler haftasonu boyunca yağmalandı. Pazartesi günü tüm rafları boştu ve kepenkleri inmişti. İnsanlar marketleri yağmalarken- raflardaki süt, yumurta, ekmek vb.lerini alıyorlardı- iki aylık karantinadan sonraki yaşam koşullarını haykırıyorlardı, ama bu yağmanın gerçekte ne anlama geldiğini de ortaya seriyor.  

Halk sağlığı krizinin ortasında işsizliğin hızla artmasına ve işçi sınıfının gelirleri düşmesine rağmen, yetkililer kira ödemelerini, ipotek ödemelerini, borç servislerini, kamu hizmetlerini askıya almadılar. Sonuç olarak, görünen durumdan öte halk kitleleri temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için mücadele ediyor. Aynı zamanda da milyonerler servetlerini artırıyorlar. [çn- 47 milyon kişi işsiz kalırken, Jeff Bezos servetini 46,4 milyar dolar artırdı.)

Bu gidişat sürdürülmeyi hak etmiyor. Aksine, bu şartlar altında zenginlerden fakirlere hemen her türlü kaynak akışı mübahtır. 

Şimdi bazıları bunu dağıtım açısından tamamen doğru bulsa da nihai malların sadece onlara ihtiyacı olanlar tarafından alındığı bir durumda kimin mal üretmeye devam edeceğini sorununu ele alacak.

Ama burada Marksist olmalıyız: ilk başta bu malları kim üretiyor? Onları kim taşıyor? Onları kim raflara yerleştiriyor? Onları kim tasarlıyor? Üretim sürecini kim düzenliyor? Bu malların yapıldığı hammaddeleri kim çıkarıyor? 

Şirket hissedarları değil. Dünyanın her yerindeki Jeff Bezos ve Elon Musklar değil.  Bütün bunları işçiler yapıyor. 

İşçiler, emeklerinin yarattığı muazzam zenginliği elde edememelerine rağmen tüm bunları yapıyor. Bunları, işlerinden elde ettikleri ücretten düzenli olarak daha fazla servet üretmelerine rağmen yapıyorlar. Şirket gelirinin büyük kısmını emek harcamadan cebine atan açgözlü patronlardansa bu zenginliğe ihtiyacı ihtiyacı olan diğer işçilerle giderek daha fazla ilgililer. 

Ancak sınırsız yağmalama kesinlikle kapitalizmin üretim süreçlerini bozar, değil mi? Kapitalistler neden sermaye yatırmaya ve kar elde edemezlerse işçilere mal üretmeleri için ödeme yapmaya devam edecekler? 

Bu sorulara kendimize yönelteceğimiz birkaç soru ile cevap verebiliriz: kapitalizmi neden düzeltmek isteyelim? Neden üretimin yalnızca emekçi olmayanlar için –sömürü yoluyla- yeterli kazanç getirdiği tahammül edilemez bir durumu sürdürmek isteyelim? İhtiyacımız olan şeyleri elde etmek ve yaptığımız işten gelir elde etmek için neden aylak yönetici sınıfa fidye ödemek zorunda olalım? 

Sosyalizm aracıyı ortadan kaldıracak. Basitçe söylersek, üretim işçi sınıfının kontrolündedir. Bu işçi sınıfının ihtiyaç duyduğu şeyleri ürettiği ve ürettiklerini koruduğu anlamına gelmektedir. Kaymağı sıyıran kapitalistler yok. Bizi güvencesiz koşullar altında – daha fazla zengin olabilsinler diye- kendileri için kar üretmeye üç kuruşa çalışmaya zorlayan parazit bir hakim sınıf yok.

Hırsızlığın ahlakiliği üzerine soyut zorlamalar yerine, yaşamın en temel gereksinimlerine erişmek için insanları “yağmalamaya” zorlayan bir sisteme nasıl alternatif yapılacağını sormalıyız.