“Meta fetişizminin son kertesi; sanrılı distopik gelecek. Robot, Çek dilinde işçi demektir, 1920’lerde bu kavramı ilk kullanan da Josef Čapek’dir.”
El Cezeri, 12. yüzyılda yaşamış matris ustası, fizikçi ve matematikçiydi. Cezeri, yazmış olduğu “Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap” adlı eserinde bugünkü sibernetik ve robot biliminin temelleri atmıştı. Sibernetik, hiç bir insani müdahaleye gerek duymadan, dış dünyanın gereksinimlerine göre kendinin yenileyen, kendisine verilen görevleri yerine getiren ve amacına göre hareket etmesini sağlayan yapay veya biyolojik sistemlerin kontrol ve haberleşmesi üzerinde yoğunlaşan bir bilimsel disiplin. Makinelerdeki ve canlılardaki kontrol süreçlerini inceleyen, geri bildirim döngüleri yoluyla gerçekleştirilen kendi kendini düzenlemeye ve meydana gelen çevre değiştikçe, kendini dağiştiren sistemlerdir. Sibernetik, 1940’larda Fransa’da, 1960’larda Sovyetler Birliği’nde felsefe alanı dahil, birçok bilimsel, sosyal disiplinin içine tekrar girdi. Öyle görünüyor ki bu kavram yapay zeka ile gelecek zamanları değişikliğe uğratıp, zamanı sürükleyecek kavramlardan biri olarak hayatımızda önemli yer edecek. (Marksist sibernetik teorisi mümkün mü sorusuna cevapları sonraki yazılara bırakalım…)
Bir tanımlama olarak yapay zekanın yapaylığı “şeyler”in organik olmayan materyallerden oluşmasını ifade eder. Şöyle de söylemek mümkün insan, materyallere kendi zekasını yansıtır ve bu yeni değildir. Hikaye ilk aletlerin icadına dayanır. Yapay zekaların zeka kısmını oluşturan mimariler yapaylığı tanımlamaz çünkü yapay zeka biricik, yani nevi-şahsına münhasır değil, insan zekasını taklit eder. Bu anlamda bir yansımadır. Bu yansıma özerk işlevselliğe sahipliktir ve insana en yakın tarafıdır. Diğeri ise süreçleri yürütmeden ibarettir.
Burada temel olan yapay zekanın toplumda, bireyin hissettiği, düşündüğü ve tecrübe ettiği şeyleri becerebilmesidir. Zaten yapay zekanın geliştiricilerinin ‘çilesini’ de işin bu kısmı oluşturur. Ancak öğrenme ve tecrübe etme, bu tecrübelerden sebep-sonuç ilişkisi kurmak canlı ilişkiyi gerekli kılar. Dahası bunları mümkün kılacak soyutlama yetilerine. Burada daha önemli bir durum söz konusu Homo (Latince: “insan”), Homo’ya bakarak Homo olduğunu öğrenir, evrim devam eder ve Homo bir süre sonra toplum denilen sosyal ilişkiler ağını keşfeder. Durmadan tecrübe eder ve ne olduğundan emin olur. Yapay zekanın büyük handikabı, o ‘zeka’nın kendisini bilmemesidir. (Bilgisayar elektroniği, işlemciler ve yazılım kodları, kendilerinin ne olduğunu bilmezler.) Yazılım tarafı şu örnek prensiplerle yürüyor ve insandaki sinir ağlarının işlevselliğini taklit eder;
” library(datasets)
names(infert)
library(neuralnet)
nn< -neuralnet(case age + parity+induced +spontaneous,data = in f ert, hidden =2,err. f… …ct=”ce”,linear.out put = FALSE)
names(nn)
nn$result.matrix
out < −cbind(nn$covariate,nn$net.result[[1]])
dimnames(out) < −list(NU LL,c(”age”,”parity”,”induced”,”spontaneous”,”nn−out put”))
head(out)
head(nn$generalized.weights[[1]])
plot(nn) “
Yapay zeka için yaratıcı evrimsel paradigma, organiklerin evrimini yürüten paradigmalara benzer; bu doğadaki değişimin bilgisayar algoritmalarına uygulanması olarak düşünülebilir. Metasezgisel algoritmalar, bir problemi çözmek için olası çözümlerden daha etkili olanına karar vermek için kullanılan ve doğal fenomenlerden esinlenen algoritmalardır. Bu algoritmalar, kesin çözümü garanti etmemesine rağmen kesin çözüm etrafındaki bir çözüme hızlı şekilde ulaşmayı vadeder. Yani tam da organiklerin evrimini yürüten ‘çözüm bulma’ ilkesi yürür; bu yapay evrimdir. Yine de mesele bu kadar “doğal” değil; Particle Swarm Optimization (PSO), 1995 yılında James Kennedy ve Russell Eberhart tarafından geliştirilmiştir. Bu algoritma, doğal kuş sürülerinin davranışları izlenerek tasarlanmış bir metasezgisel optimizasyon algoritmasıdır. Kuş sürülerinin birbiriyle iletişim, etkileşim, ortak davranış geliştirme ve yön bulma simülasyonunu makinelere aktarama algoritması olarak yapay evrime girmiştir. Bu metasezgisel mimari hem makineler arası iletişim hem de pek çok canlı türünün ortak davranışları üzerinden yapay zekalara uygulanabilir. Özellikle savaş sanayinde geliştirilmekte olan sofistike robotlar ve nano robotlara uygulanmaktadır, özerk operasyon yetenekleri test edilmektedir. Bunlara daha önemli metasezgisel alan daha ekleyelim; GA yani genetik algoritma! Bu algoritma, biyolojik evrim süreçlerini baz alır ve en iyinin seçilmesi ve geliştirilmesi yoluyla bir çözümü optimize eder ve doğadaki gibi bir ‘seçilim’ yürütür. Her bir nesil bir öncekinden daha iyi hale gelir. Bu süreç tamamıyla otonom olarak yapı tarafından yürütülür. GA özellikle endüstriyel üretim optimizasyonunda önemli bir yere sahip.
Evrim doğada hayatta kalabilmek ve gelişebilmek için çözüm bulma süreçleridir ve çözüm çoğu zaman ‘raslantı’ya dayanır. Raslantıya dayandığı için de en optimali bulur. Bu durum bize yapay zekanın gelecekte nelere kadir olacağıyla ilgili önemli bir ipucu sunar. Yapay zekalardan oluşan sayıları hayli çok ve birbirlerinden farklı humonoidlerin, üretim araçlarının durmadan evrimleştiği, bunların ‘öz farkındalıklarına’sahip olduğu bir dünya zamanını düşünelim. Biz bu zamanını içine girmeye adım atmak üzereyiz.
Yapay zekalar üç sınıf olarak değerlendiriliyor;
Dar Yapay Zeka (ANI)
Dar IA olarak da bilinen Dar Yapay Zeka (ANI), bir göreve odaklanıyor ve bu görevleri yerine getiriyor. Genelde internetten çok fazla veri çekiyor, onu yorumluyor ancak sadece programlandığı belirli bir alanda örneğin satranç vb. oyunlar oynuyor. Akıllı telefonlar bu teknolojiyi kullanan uygulamalar hayli fazla. GPS haritalarından, sürücüsüz otonom araçlar ve ChatGPT gibi daha karmaşık sistemler de Dar Yapay Zeka’nın farklı formları.
Genel Yapay Zeka (AGI)
Genel Yapay Zeka, bir insanın yapabileceği fikir üretimi, soyutlama, tutarlı mantıksal sonuçlar üretme ve entelektüel görevi yerine getiriyor. Bilinç, yeni yapay zekalar tasarlayabilme, geliştirebilme, programlayabilme özelliklerine sahip. Buna güçlü yapay zeka da deniyor.
Süper Yapay Zeka (ASI)
Geliştiricilere göre bu aşamaya (AGI) ulaştığımızda, son aşamaya Süper Yapay Zeka’ya (ASI) ulaşacağız. Bu da yapay zekanın insan zekasından daha zeki olması demek. Oxford Üniversitesi’nden filozof ve AI uzmanı Nick Bostrom, süper zekayı “aralarında bilimsel yaratıcılık, genel bilgelik ve sosyal kabiliyetler de dahil neredeyse her alanda insan beynini büyük ölçüde geride bırakan” bir zeka olarak tanımlıyor. Gutierrez de “İnsanlar mühendis, hemşire ya da avukat olmak için uzun süre eğitim almak zorunda. AGI’nın sorunu, bizim yapamadığımız dönemlerde bile sürekli kendini geliştirmesi” diye açıklıyor bu durumu. (BBC News)
Meta fetişizminin yeniden üretim olduğunu bir daha düşünmek
Joseph Jacquard, 1801 yılında ilk kez delikli kart kullanarak çalıştırılan otomatik dokunma makinesi geliştirdi. Christopher Spencer, 1830 yılında mekanik kam kolu denetimli otomatik torna tezgahı geliştirdi. Antikytera Mekanizması denilen aletin üretim tarihi M.Ö. 2. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu alet bugünkü uydu GPS konum belirleme sisteminin benzeri. Antikytera Mekanizması yıldızların konumlarını belirliyor ve gemilere rota oluşturuyordu. Alan Turing, 1948 yılında yapay zeka fikrini ortaya attı. 1955’te Allen Newell ve Herbert A. Simon ‘Logic Theorist’ (Mantık Teorisyeni) fikrini geliştirdi. Bu program, makinelerin matematiksel teorileri kanıtlayabileceğini gösterdi. 1956’da düzenlenen Dartmouth Konferansı’nda bir araya gelen mühendisler ‘Yapay Zeka Çağı’nı başlattı.
1980’lerde Backpropagation algorithm (geri yayılım algoritması) geliştirildi. İnsan beyninden ilham alan sinir ağları, örüntü tanıma ve karar verme görevlerini yerine getirebildi…
“Feuerbach’ınki dahil şimdiye kadarki tüm materyalizm türlerinde, şey, nesne, algılayan özneyle etkileşimi içerisinde; gerçeklik, insan öznelerin etkinliğini de içerecek şekilde; duyumluluk nesnel olan insan faaliyeti ve onun değiştirdiği gerçeklik arasında bir etkileşim olarak kavranmaz. Gerçekliğin, algıya konu olan şeyler, nesneler yanı sıra, nesneleri değiştiren, onlar üzerinde etkide bulunan insan faaliyetlerini de içerdiği anlaşılmaz. İnsanların pratiği eylemleri faaliyetleri nesnel sayılmaz; bunların gerçekliğin bir boyutunu oluşturdukları görülmez.” (K. Marx. Feuerbah Üzerine Tezler)
Nesneleri değiştiren, onlar üzerinde etkide bulunan, alet yapan, bunları üretim araçlarına dönüştüren, dönüştürürken, kendi gerçek yaşam koşullarını da değiştiren insan eylemleriyse; bu gerçek sınıflı toplumdan beri meta gerçeğinden başka bir şey olamaz. Dolayısıyla ilk aletten, yapay zekaya uzanan tarih içinde meydana gelmiş insan toplulukları ve insanın öznel eylemi yabancılaşmadan başka bir şey olamaz. Ancak bu kadar değil; eğer üretici güçler her türlü toplumsal üretimin faili ise ürün tanımı meta ile sınırlı değildir demektir ve burada toplumda ürüne dönüşmüştür. Çünkü toplumlar tarihte rastlantı değil, üretilerek mümkün olmuştur. Yeniden üretim denilen kavram masum değil; bunun somut gerçeklikteki karşılığı insanın pratik faaliyetlerinden başka bir şey değil. Metanın fetiş karakteri onun değişim sürecinden ibaret değil, değişim sonuç! Değişimi meydana getiren insanın pratik eylemeleri ve ilişkiler olmaksızın, meta fetiş üretemez. Demek ki fetişi değişim ilişkilerinde değil, değişimi mümkün kılan tasarımda arayacağız. Bu insanın hikayesidir ve öznenin kendisini yıkımından başka bir şey değil. İcatları ilerleme olarak düşünen vülger yorumlar burada iflas eder, ilerlemenin yeniden üretim olduğu gerçeği karşısında buharlaşır. İlerleme denilen pratik faaliyet, üretimin, yeniden üretiminden başka bir şey değil. Bu sanrılı üretim, üreticisini de yalnızca maddi değil fikri, duygusal, etik olarak üreten bir yeniden üretimdir. Demek ki meta fetişini yalnızca üründe değil, bizatihi toplumun içinde insan eyleminde aramak gerekmektedir.
Teknoloji modern bir kavram değil, ilk aletin kavramıdır ve tarihte artı emeği ortaya çıkartan bir kavramdır. Bu kavram emekle lanetlidir çünkü insanın pratik faaliyeti emeğin faaliyetinden başka bir şey değildir. Gerçekte insanlar arası ilişki her bakımdan emeğin dolaşımından başka bir şey değildir. Eğer böyle olmasaydı, burjuvazi ne kapitalizmin kapısını açabilirdi ne de “hür teşebbüs”le, sermaye eylemiyle -yatırım- ekonomik düzene giriş yapabilirdi. Burjuvazi kendinden önce kendi koşullarını mümkün kılmış emek dolaşımının üzerine kondu, onu yeniden üretti. Bu bakımdan kapitalizm tarihe bir yeniden üretim olarak girdi; fetişizmin yeniden üretimi! Toplumda meta ilişkileri demek, her bir insan arasındaki ilişkileri açıklayan toplumsal ilişkilerse bu bize bir meta- toplumdan söz eder. İnsan nasıl ki içinde bulunduğu toplumu değiştirmeksizin ondan azade olamazsa, o toplumun yeniden üretiminden de azade olamaz. Bu teknoloji için de geçerlidir. Yapay zeka bir insan benzetmesi ve yeniden üretimi olarak teknolojiyi uçlara taşımış kendinde şey değil. Daha neredeyse başından beri fetiş üretmiş bir aklın ve pratik insan faaliyetinin sonuçlarının seceresi ve rastlantı da değil. Yapay zeka fenomeni secere değil de bir “gelişme” ise bu gelişmeyi nasıl açıklayacağız ve Marksist literatüre oturtacağız? Tarihte insan eyleminin ürünü olan toplumlar nasıl ki “ekonomiden” doğan fetiş nedeniyle kölelerden serflere, serflerden işçilere varan bir “üretici” oluşturmuş ise yapay zeka, humonoidler ve robotlar da aynı ‘ekonomi’den doğmuşlardır. Dolaysıyla burada robotlar ve süper zeka makineler işçilerin yerini alır mı sorusu afakidir ve buradan bir tartışma yürütmenin devrimci teoriyi bulanıklaştırmaktan başka katabileceği bir şey yoktur. Meta sezgisel algoritmalar, gelişmiş mekanik yapılar yani M2M’ler (machine to machine) işçi sınıfının yerini alacak. Zaten onun için tasarlandı ve geliştirildiler. Mitsubishi Electric Ürün Yönetimi ve Pazarlama Müdürü şöyle söylüyor; “Robotik dünyasında insan duyusunu ve zekâsını temsil eden yapay zeka, endüstriyel üretimde ihtiyaç duyulan esnekliği ve hareket özgürlüğünü sağlayarak bir dönüşüm başlatıyor.”
İş üretici yapay zekanın ‘toplumsal kullanımı’na geldiğinde, buraya kadar toplumsal kullanım üzerine edilmiş bütün laflar kifayetini yitirir. Üretimi mümkün kılan pratikten ve onun öznesinden söz edildiğinde yapay zeka bir üretim failidir ve toplumsal kullanım değerinden azadedir. Yapay zeka bu bakımdan meta sınıfına asla girmez. Meta üretir, size yapay zeka oyuncaklar da üretir, satın alır bunlarla yaşarsınız da. Peki yapay zeka durmadan evrimleşen fail olarak meta değil de bir üretici güç ise bu üretici güç Marxist teoride nereye oturur. Soru önemli; üretici güçler hikayesi neyle açıklanır? Marksizm’e katkı sağlayan(!) yeni bir teoriyle mi? Bunun tek bir cevabı var; tarihi şimdiye kadar ki üretici güçlerden kurtarmak ve yıkıma uğratmak! Sorunu deşelim daha zor yönünden düşünelim; yapay zeka üretici güçlerin hikayesini sil baştan yeniden kurarak, eski tarihsel üretici güçleri önemli oranda tarih dışına itecek. Bu durumda üretici güçlerle, üretim ilişkileri arasındaki gerilimi de çözecek ve devrimlerin nedenselliğini ortadan kaldıracak. Acaba tarihsel materyalizm arıza mı vermiş olacak. Çünkü tarih yapay zeka işçiler gibi umulmadık yeni üretici güçlere tanıklık etmektedir. Bu konuyu eni boyu başka bir yazı da ele alalım ve şunu ifade edelim. Devrimcilere düşen; teori yapma iddiasıyla -Marx’ı yanlış anlayıp- tarihi üretici güçlere bağlamamak, tersinden bir tarih okuması yapmak. Ancak komünizme giden cefalı yolu ilerlemeye, canlı emeğe ve onun sınıf olma haline bağlamak bizi tökezletip, boşluğa itebilir. Komünizmin “sınıf mücadelesinin zorunluluğundan” doğması gibi bir doğası yok. Doğa kavramını özellikle kullandım, çünkü komünizmin doğası bizi geleceğe götürecek. Komünizm, mavi gezegenin varoluşsal hakikatidir; insanın meta-toplumsal ilişkilerinin çözülmesinin zorunluluğudur ve buna kapitalist toplum asla direnemez.
Kapitalist artı değer için canlı emek şart mı?
Yapay zeka ile birlikte kışkırtıcı soruların arkası kesilmeyeceğe kesin. Bu sorulardan biri de artı değer konusu. Soru şu; artı değerin mümkün olması için canlı emek koşul mudur? Burjuvazinin ontolojisi canlı emeğe mi yazgılı. Son sorudan gidecek olursak burjuvazi radikal bir öznedir ve kapitalist üretim de volontaristtir. Burjuvazi sermayenin yeniden üretimi için teşebbüste bulunur, teşebbüsünü mümkün kılacak en optimal araçlara yönelir. Bu burjuvazinin tarihiyle sarihtir. Yüzyılın başında seri üretim makinelerinin keşfinin nelere yol açtığını ve burjuvazinin ontolojisini genişlettiğini, sermaye hacmini büyüttüğünü biliyoruz. Tüketim toplumu rastlantıyla oluşmadı; buna ticaret hacminde -mübadele hacminde- akıl almaz genişlemeyi de dahil etmek gerekir. Burjuvazi üretim için eylemde bulunurken üretim araçları üzerinde de eylemde bulunur. Üretim araçlarının gelişmesini biçimlendirir ve yön verir. Otomasyondan, yapay zeka üretime geçiş, tercihli bir geçiştir ve asla toplumun gelişmesini temsil etmez. Tersine kar alanın gelişmesini temsil eder. Kaldı ki kapitalist sermaye üretiminde artı değerin oluşması için emeğin biçiminin bir önemi yok. O “emek” sürecinin işçi ya da yapay zeka olması döngüyü değiştirmez. Burada Marksizm’i savunma adına anti Marksist tezler öne sürmenin de hiçbir gerçekliği yoktur.
Marx’ta ‘burjuva toplumu’ yalnızca burjuvazide temsilini bulan toplumu içermez, aynı zamanda burjuvazinin uhdesinde olan toplumu da içerir. Artı değer bu uhdenin güvenceye alınması için işletilen süreçtir. Uhdeyi iki anlamlı ifade etmekte fayda var; hem ele geçirme ve tutma hem de geleceği durmaksızın inşa etme. Marx’ın diliyle “kendi varoluş koşullarını durmaksızın devrimcileştirme”. Burjuvazi bu bakımdan artı değere mahkumdur çünkü onun ontolojisi tamamıyla buna bağlıdır. Demek ki burjuva toplumunun üretimi, emeğin canlı ya da cansız olması üzerinden açıklanmaz. Üretim nasıl gerçekleşmiş olursa olsun nihai ürün değişmez. Bu durum mübadelenin niteliği açısından da geçerlidir; para-meta-para.
Yapay zeka üretimin canlı emeği ortadan kaldıracağı için artı değerin gerçekleşmeyeceği, bu yüzden kapitalizmin krizinin derinleşeceği üzerine iddialı laflar etmek kimseyi “Marksist” yapmaz. Yapay zeka üretimin seyrinden doğmuştur, tercihlidir, kapitalist üretimin donanımının bir parçasıdır ve üretimi sürüklediği biçimdir. Marx, kapitalizmi toplumsal -her bireyin birbiri arasındaki- canlı ilişki üzerinden analiz eder ve toplumsal formu inceler. Kapitalist form üretimin yalnızca biçimi değil, karakteridir ve bunun temelinde mülkiyet dolaşımı yatar. Sermayenin yeniden üretimi mülkiyet dolaşımına yol açar, onu güvenceye alır. Dolayısıyla bu ilişki durmaksızın güç! “Macht” yani güç/iktidar üretir. Muktedirlik bir sınıf olarak burjuvazinin kendisini güvenceye alması ve çağları ele geçirmesi için koşul oluşturur ve sonunda bütün hikaye döner, dolaşır güç ilişkilerine çıkar. Amaçsız bir sermaye yoktur. İşlevsiz bir sermaye de yoktur bu iki nitelik olmaksızın sermaye hiçbir anlam taşımaz. Yani sermayenin kendine bir anlamı yoktur ve yapay zeka üretim, güç ilişkisinin yeniden üretiminden başka bir şey değildir.
“Buna karşılık, büyük sanayi geliştikçe, fiili zenginlik üretimi, giderek emek süresinden ve harcanan emek miktarından çok emek işlemi sırasında harekete geçirilen faktörlerin gücüne bağlı olmaya başlar.
….
Makinenin alete göre üretme gücü ne kadar fazla ise sağladığı bedava hizmet de aynı ölçüde büyüktür. İnsanoğlu, geçmişte harcadığı emeğinin ürününü, geniş ölçüde ve tıpkı doğa güçleri gibi bedava iş gördürmeyi ilk kez büyük sanayide başarmıştır.” (Marx, Kapital)
“Büyük sanayideki makinelerin sonsuz yetkinleşme tanıklığını tek başına alınmış her sanayici kapitalist için, onu yıkım tehdidi altında kendi makineli üretimini gitgide daha da yetkinleştirmeye zorlayarak, buyurucu bir yasa durumuna dönüştüren şey, üretimdeki toplumsal anarşinin itici gücüdür. Ama makineleri yetkinleştirmek, insan emeğini gereksiz kılmak anlamına gelir. Eğer makinelerin kullanılması ve çoğalması, milyonlarca el işçisinin az sayıda bir makine işçisi tarafından işinden edilmesi anlamına gelirse, makineli üretimin iyileştirilmesi de gitgide artan sayıda makineli işçinin işinden edilmesi ve son çözümlemede, sermayenin ortalama çalıştırma gereksinmesini aşan bir sayıda çalışmaya hazır ücretliler, daha 1845’te kullandığım adlandırmaya göre, tam bir yedek sanayi ordusu üretimi anlamına gelir “(F. Engels, Anti Dühring)
Kapitalist toplumsal form için aşama söz konusu değil, burjuva toplum bu üretim biçiminin nihai formdur. Yapay zeka ya da post yapay zeka diye anılacak üretim gelse de bu kapitalist üretimin döngüsünden başka bir şey olamaz; ta ki, onu yıkıma uğratacak istisnalar yani devrimler tarihe girene kadar.
Bir kez daha vurgulamakta fayda var; kapitalizm bir silsile ilişkisi olarak var olduysa, onun önce mümkün olması gerekmektedir. İddiaların aksine kapitalizmi mümkün kılan “sanayi devrimi” değildi. Üretim araçlarının gelişmesi de değildi. Çünkü üretim araçları kendi başlarına toplumsal ilişkiler sistemi kuramazlar. Üretim araçlarını da kapsayan tarihi mümkün kılacak yegane güç emekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla kapitalist silsile ve o silsileyi mümkün kılan insan bu emeğin içinde var oldu. Bu emek aynı zamanda yıkımdan başka bir şey değildi. Öyleyse insan-emek sorunu bir tarih sorunudur, bunun aldığı sınıfsal biçimler ise sonuçtur. İşte bu yüzden yapay zeka bu gerçekliğin ortaya çıkardığı yeniden üretimdir. Bir adım sonrası ‘kelebek etkisi’… Çünkü yapay zeka şimdiye kadar ortaya çıkmış üretim araçları gibi istisna değil, kuraldır.
Geleceği durdurmak ve yıkmak
Yapay zekanın erken evrelerinde sınıf savaşı sandığımızdan çok daha geniş ve güçlü hamlelerle gelebilir. Lud’culuk tarihe ikinci kez girebilir, işyerleri işgal edilip, kolektifleştirilebilir ve bu eylemler toplumda radikal destek bulabilir. Bu ön günler devrimlere evrilir mi; bunun cevabı üzerine yazmak gerçekçi olmaz. Bu durumun meydana getireceği olaylar zincirini kestirmek zor. Devrimci hareketler açısından gelecek kuşaklara perspektif bırakacak böyle bir öngörü tartışması da yok ve yapay zeka zamanlarına bakmaktan uzak.
Gelecek spontane oluşmaz. Geleceğin, gelecek olabilmesi için şimdi tarafından önerilmesi ve tasarlanması gerekir. Tarihte meydana gelmiş tüm gelecekler bir geçmiş tarafından yapılmıştır. Böylesi gelecek önerme ve yapma hikayesi üretici güçlerin maharettir ve tarihte tüm üretici güçler insanın pratik eylemleri olsa da o eylem tarafından meydana getirilmiş gelecekler heterojen (çoğu zaman homojen) zamanlar içinde bugün ki insan ilişkilerini de kurmuştur. Bu bakımdan hikaye ilerleme olarak geleceği bir görme biçimine dönüştürmüştür. Bu görme biçiminin modern zamanların ya da modern durumun aklını oluşturması da manidar. Dünyayı ilerlemeden görme yanılsaması insanın hareket halinde olmasına dayanır ve tarih yapımı bu hareketten akla taşınır, bir ‘doğru’ üretir. Marx, “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar; fakat bu keyiflerine göre kendileri tarafından seçilmiş koşullarda değil de geçmişin doğrudan doğruya miras bıraktığı koşullarda olur” der. Miras ilerleme değil. Miras geleceğin yeniden üretimi demek olan harekettir ve bu hareket, sınıflı toplumu rastlantıya değil, bu hareketi meydana getiren gerilimler ve yeniden üretimin kökenlerine bağlar. Dolayısıyla ilerleme gibi görünen şey; yeniden üretimden başka bir şey olamaz. Toplumların yeniden üretimine yukarıda değindik. Devrimci görev, ilerleme gibi anlamı olmayan kavramlara bağlanmak değil, sınıflı toplumun kendini durmaksızın yeniden üretimini durdurmak ve imha etmek. Devrimler bu zorunluktan doğar ve mirası yıkar. Devrimler amiyane önermelerde bulunmaz; taklit gelecek vaat etmez, insanın doğasına dönüşünü vaat eder. Bu bakımdan fütüristik bir sosyalizm, devrimci olanlar açısından tartışma dışıdır. Unutulmamalı ki kapitalizm ve sermaye dolaşımı dairesel harekettir ve asla bu daireselliği aşamaz. Onun mantıksal bir sonu yok; krizi gerçek anlamda tam da bu yapısındadır.
W. Benjamin’in dediği gibi “Geçmişi tarihsel olarak kurmak “onu gerçekten olmuş olduğu gibi” tanımak değil, tehlike ânında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir. Tarihsel maddeciliğin meselesi, tehlike ânında tarihsel öznenin karşısında beklenmedik bir şekilde beliriveren geçmiş imgesini alıkoymaktır. Geleneğin hem kendi varlığı, hem de onu devralanlar tehlikededir. Her ikisi de aynı tehdit altındadır: Hâkim sınıfın aleti durumuna düşmek.” (Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine)