Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) bloku içerisinde yer alan ülkelerin birbiri ardına çökmesini takip eden 1990’lı yılların başından itibaren, sosyalist literatürün önemli bir kısmında “gerçek sosyalizm ve gerçekte varolan sosyalizm” olarak ikili bir anlam yüklenen ‘Reel Sosyalizm’ kavramı kullanılmaktadır.
Yaygın olarak kullanılan bu kavram hakkında algılarımızda tarihsel olarak Marksizm-Leninizm (ML) ideolojisi ile birlikte somut ifadesini bulduğu gibi bir izlenim oluşur! Oysa, kavramın ortaya çıkması görece olarak yakın tarihsel süreçtedir. Dolayısıyla sıkça kullanılan bu kavramın ortaya çıkış sürecini ve özellikle de üzerine yüklenen anlamlar boyutuyla ele almaya çalışacağız.
SSCB’nin başını çektiği Varşova Paktı üyesi olan Çekoslavakya Komünist Partisi’nin (ÇKP) 1967 yılı Ekim-Aralık ayı toplantılarında, mevcut parti yönetiminin ve dolayısıyla da iktidarın düşmesine neden olan ayrılıklar yaşanır. Ülke yönetimini ‘İnsancıl Yüzlü Sosyalizm’ kavramı etrafında örgütlenen Alexander Oupçek liderliğindeki muhalif grup ele geçirir ve eski yönetimin önemli bir kısmı tutuklanarak hapse atılır.
Oportünist ve Revizyonist olarak değerlendirilen yeni yönetimin SSCB ile olan ilişkileri, kopma boyutuna ulaşır. Kısa süre sonra tasfiye edilen Komünist Parti Merkez Komitesi (MK) tarafından yapılan ‘Yardım Çağrısı’ üzerine; mevcut durumun sosyalizmin çıkarları ve geleceği açısından ciddi bir tehlike doğurduğu tespitini yapan SSCB iktidarı, tasfiye edilen yönetimin yeniden iktidar olmasını sağlayacak koşulları oluşturmak için, 21 Ağustos 1968’de yalnızca Romanya’nın dışında kaldığı Varşova Paktı üyesi ülkelerin askeri güçlerinin de katılımıyla Çekoslovakya’yı işgal eder.
Tarihe Prag Baharı olarak geçen bu süreçte, tutuklanan MK üyeleri hapisten çıkarılır ve tekrar iktidara gelmeleri sağlanır. Ardından ‘İnsancıl Yüzlü Sosyalizm’ kavramının etkisiz kılınması amacıyla, dönemin ileri gelen Marksist-Leninist (ML) ideologları tarafından sosyalizmin bilimsel bir kavram olarak başka sıfatlar eklenerek anılmasının sapma olduğu, sosyalizm süreciyle ilgili olarak ancak -gelişmiş sosyalizm-, -ileri sosyalizm- gibi ayrımlar yapabileceği görüşlerini ortaya atılır.
Bu görüşlerin aksine ‘Prag Baharı’ sürecinin kavramlaştırıldığı ‘insancıl yüzlü sosyalizm’ anlayışının ortaya çıkardığı atmosferin etkisiz kılınması ve esasta ‘irreal’ yani akıl dışı olduğunu ispat etme gayretiyle yeni kavramlaştırmalara ihtiyaç duyulur.
Tespiti yapılan ihtiyaç üzerine 1970’li yılların başında SSCB iktidarını destekleyen ideologlar Michael Suslov ve Vasil Bilah, Karl Marx’ın Alman İdeolojisi eserinde yer alan “Komünizm bir ideal değil, reel tarihsel bir süreçtir.” Tespitini referans göstererek -reel- sıfatını ortaya atarlar. Ardından, Andrapov gibi teorisyenlerin de katkılarıyla kavramın altının doldurulması ve inşa edilmesi çabaları yoğunlaştırılır.
“Reel Sosyalizm” kavramı ilk süreçlerde rekabet görmez. Hatta, daha çok anti-komünist çevreler tarafından kavram üzerinde kelime oyunları yapılarak, ‘sosyalizmin var olmadığı, gerçek dışı olduğu” temelinde propaganda malzemesi yapılır.
Aralık 1978’de Sofya’da SSCB ile hareket eden tüm dünya komünist partisi sekreterleri ve ileri gelenlerin hazır bulunduğu bir konferans yapılır. Konferansta “Reel Sosyalizm ve Uluslararası Önemi” üzerinde durulur. Konferansın açılışında ‘Reel Sosyalizm’ kavramının asıl teorisyeninin SSCB devlet başkanı Brejnev olduğu resmi olarak ilan edilir ve bu konferansla birlikte, kavram resmen gündeme girmiş olur.
Reel sosyalizm kavramına ilişkin farklı düşünce ve yorumlar yapılmaktadır. Yaygın olarak yapılan yorumların başında kavramın ortaya atılmasının nedeni olarak; Ekim Devrimi ile başlayan J. Stalin dönemini de kapsayan Marksizm-Leninizm ideolojinin olumsuzlanması üzerindedir. Bu anlayış, sözü edilen süreçlerdeki uygulamaların gerçek sosyalizm olmadığını iddia eder. Buna göre; Stalin’in ölümü sürecinden sonra gerçek sosyalizm ideolojisinin oluşturulduğu, bunun somut ifadesinin de ‘Reel Sosyalizm’ kavramı olduğunu öne sürerler.
Reel sosyalizm kavramını Marksizm-Leninizm ideolojisi perspektifi ile ele alan görüşler çok daha yaygındır. Kavramın esas olarak, Ekim Devrimi ile somut ifadesini bulan Marksizm-Leninizm ideolojinin başkalaşmasını tanımladığı Marksizm-Leninizm devrimci ideolojinin tutucu bir ideolojiye dönüştürülüp, gerçek gerçek içeriğin sahte bir devrimci söylemle perdelenerek gizlendiği, SSCB boyutunda resmi ideolojinin yeniden yapılanması adı altında işlevlerinin değişime tabi tutulduğu; ritüelleştirilerek kutsanan bir Marksizm-Leninizm ideolojiye dönüştürülmesi anlayışının kavramsal karşılığı olduğu tespiti yapılır.
Bu eksende, öncesinde var olan toplumsal gerçekliği dönüştürme hedefinin terk edilmesi özgür gelecek (komünizm) ütopyasından vazgeçilmesi, mevcut güncel durumun olduğu gibi kabul edilmesi ve korunması çabasını esas alan ideolojik şekillenmenin kavramsal ifadesinin reel sosyalizm olduğu öne sürülür.
Sonuç olarak; bizim de içinde bulunduğumuz Marksist-Leninist çevreler, reel sosyalizm kavramının en önemli ayırt edici özelliği olarak, Marksizm-Leninizm adına ortaya çıkıp gerçekte ise Marksizm–Leninizm ve dolayısıyla bilimsel sosyalizmden kopuşun somut ifadesi olduğunu vurgular. Özetle ‘Reel Sosyalizm’ kavramıyla, bir zaman kutsanan ve çökmesi sonucu ortadan kalkmış olan sosyalizm uygulamasını işaret ederler.