Burjuva basını ve sosyal medyadaki uzantılarını saymazsak, çünkü onlar bu dezenformasyonun gerçek sahipleridir, kimi sol, hatta sosyalist çevrelerde bile İsrail-Kürt ilişkilerinin giderek derinleştiğine, bunun özellikle 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra tepe noktasına ulaştığına dair oldukça spekülatif yazılara rastlanır oldu. Özellikle bizlerin ulaşmakta zorlandığımız uluslararası yabancı basında Kürtlerin Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in yükselen bir partneri olduğu sık sık yazılıp çizilmeye başlandı. Bahçeli’nin inatla sürdürdüğü çıkışların en önemli nedenlerinden birinin bu olduğu düşünülebilir.
Türk egemenleri nasıl ki zamanında emperyalizmin “Büyük Ermenistan Projesi”ni engellemek için topyekûn bir Ermeni katliamına giriştilerse, bugün de aynı zihniyetle “Ortadoğu’da büyük İsrail projesi” diyerek Yahudileri değil ama onlarla “işbirliği” içinde olduklarını iddia ettikleri Kürtleri, hedef tahtasına koymaktadırlar. Zamanında Ermenileri desteklediklerine inandıkları “büyük devletleri” karşılarına almaktansa memleketimizin otokton halkı Ermeni ulusunu yok etmeyi nasıl yeğledilerse, bugün de bir benzerini İsrail-Kürt ilişkisi üzerinden yürütmek istiyorlar. Suriye’nin düşürülmesinde İsrail ile ortaklaşıyorlar ama Rojava’da özgür Kürt’ün imhasında İsrail’den ayrılıyorlar. Öte yandan Barzani üzerinden Kürdistan İşçi Partisi’nin altının oyulması noktasında tekrar birleşiyorlar. İsrail’in Barzani ilişkisi Türk Devleti’nden daha eskilere dayanır. Bunda Barzani ailesinin Yahudi dini ve etnisitesiyle organik bağları olmasının büyük rolü vardır. İsrail-Kürt ilişkisi daha çok Barzani ailesi ve aşireti üzerinden olmakla birlikte İsrail’in yürüttüğü ve hala sürdürdüğü çok cepheli savaşlar bölge içindeki ittifak siyasetini genişletmesini zorunlu kılmıştır. İsrail’in “yeni Kürt açılımının” tam bu noktada devreye sokulması tesadüf değildir. İran ve Doğu Kürdistan’a (Rojhılat) gelirsek, TC ve İsrail bu noktada tekrar ayrılıyorlar. İran İsrail için bölgede düşürülmesi gereken pivot ülkedir. Irak’ta, Lübnan’da, Filistin’de, Suriye’de tüm vekil güçlerin anasıdır. TC devleti için ise Kürtleri bastırdığı sürece ayakta kalması yeğlenen bir devlettir. İsrail nasıl ki Rojava üzerinden Akdeniz’e bir koridor açmak istiyorsa, İran’ın güneyinden de Hazar ve Hindistan yolunu açmayı istemektedir.
On yıllarca Kürtlerin barış çığlıklarını kan deryasında boğanlar, Kürtlerin “gelin bu meseleyi emperyalist ülkelerin karışmasına müsaade etmeden kendi aramızda çözelim” sözlerine kulaklarını tıkayanlar bugün işte böylesine yeni bir konjonktürle karşı karşıya kalınca veryansın ediyorlar. Rusya ve ABD’den sonra İsrail’i tanıyan ilk devletlerden biri olan T.C Devleti 80 yıllık Siyonist müttefikinin ”Kürt açılımından” elbette pek hoşnut değilse de en azından Kürtlerin devrimci kanadına karşı bir arada ortak hareket edilebileceğini düşünüyor. Buna güveniyor. Hepimizin bildiği gibi hem TC hem de İsrail’in bölgedeki en büyük stratejik ortaklarından biri Barzani ailesi ve KDP’dir. Her iki devletin geçmişten günümüze işbirlikçi ve reformist Kürtlerle ilişki tercihi alenileştirmeden, uluslararası platformlarda birlikte görünmeden, gizli ve istihbari temelde olmuştur. Şimdiki değişiklik, değişen bölge koşullarında İsrail’in “Kürt ilişkisini” ya da açılımını yeni İsrail Dışişleri Bakanı tarafından deklere edildiği gibi, biraz daha alenileştirmek, uluslararası camiada biraz daha yüksek sesle dile getirmek şeklindedir. TC’yi asıl kızdıran sadece budur. Yoksa Irak Kürdistan’ında ve daha birçok mekânda MİT-MOSSAD ilişkileri mükemmelen işlemektedir. Limanlar arası ticaret de mütemadiyen devam etmektedir. Daha ne olsun.
“İsrail ilişkisi” Sol tarafından hem de böylesi sivil katliamlarla dolu, sınır değişikliklerinin gündemde olduğu bir dönemde haklı olarak Kürtlerin üzerine çok kondurulamasa da zihinlerdeki kuşku bulutları tam olarak dağıtılamıyor. İsrail’in Filistin ve Lübnan’daki sınır tanımayan sivil katliamları ve namert savaş teknikleriyle kim bir arada anılmayı ister ki? Sorun dört parçada, diaspora ile beş parçada yaşayan Kürt oluşumları ve partilerinin hepsini aynı sepete doldurmaktan kaynaklandığı kadar, kimi Kürt partilerinin gerçekten de bu “ilişkiye” İsrail’den çok daha teşne ve sevdalı olmasından kaynaklanmaktadır.
“İsrail ilişkisi” Türk egemenleri tarafından Kürtler arasında hiçbir politik ayrım gözetilmeksizin topyekûn tüm Kürtleri kapsayacak şekilde büyük bir suçmuşçasına dezenformasyona uğratılarak Türkiye halkına pompalanmaktadır. Bu elbette faşist devletin kendi ırkçı-şoven görüşlerini topluma yayma yöntemlerinden biridir. Türkiye halkı nezdinde tüm Kürtler İsrail ile birlikte, onlarla tarafgir şeklinde gösterilmek istenmektedir. İsrail ile yıllar boyunca en kirli operasyonlara birlikte imza atanların bu özel savaş taktiğini daha fazla sürdüremeyecekleri çok açıktır. Mevcut savaş konjonktürünü kendi sosyal milliyetçi, faşist, sömürgeci görüşlerini doğrultmanın aracı yapacakları elbette beklenmeyen bir durum değildi. Ancak Suriye’nin de düşürülmesinden sonraki yeni bölge denklemi artık buna izin vermeyecektir. Rojava ‘Yeni’ Suriye’nin federal bir cumhuriyetidir artık! Libya ve Irak’ta emperyalist müdahalelerle nasıl ki istikrarlı tek bir devlet kurulamadı ise Suriye de aynı şekilde içinde yaşayan halkların birlikte refah ve mutluluk içinde yaşayacağı bir ülke olamayacaktır ne yazık ki! Ama bu sefer Libya ve Irak’tan farklı olarak Suriye halklarının ilham alacakları bir Rojava cumhuriyeti vardır. Bekleyip göreceğiz, halklar tercihi nasıl yapacaklar?
Türk egemenlik sistemi içinde neredeyse herkes sözüm ona Siyonizm karşıtı! Oysa bu dünyada en çok Siyonizm karşıtı görünüp Siyonizm’le en çok ticaret, en sıkı siyaset ve karşılıklı teknoloji ve silah alışverişi yapan tek bir ülke vardır, o da T.C. Devletidir.
Sosyal şovenizmi bir yana bırakalım, o cenahta Kürt düşmanlığında değişen bir şey yok. Ancak İsrail ve dolayısıyla ABD’nin çemberindeki ayı tuzaklarına yakalanan reformist, milliyetçi, illa bir devletim olsun da nasıl olursa olsun diyen Kürt kesimlerden bahsetme zamanı gelmiştir artık! Gazze, Lübnan, İran ve en son bu yazı yazılırken düşmekte olan Şam’ın İsrail ve ABD’nin istediği “kıvama” gelmesi İsrail’in bölgede Kürtlerle çok daha açık bir ilişki geliştirme imkânını doğurmuştur. Bu anlamda önümüzdeki süreçte uluslararası ve bölgesel planda Kürt-İsrail ilişkilerinden çok daha fazla bahsedileceği çok açıktır.
Ayı Tuzağı/ Barzani ve Avrupa’daki reformist Kürtler için!
Şimdi, Kürtler içinde Siyonizm sevdalısı olan kesimlerin yakın bir tarihte çevrim içi gerçekleştirdikleri bir tartışma platformundan bahsedeceğiz. Bundan meramımız, gelecekteki potansiyel tehlikeleri şimdiden az da olsa öngörebilmektir.
Kürt-İsrail ilişkilerinin T.C Devleti tarafından Kürt özgürlük mücadelesini topyekûn işbirlikçi gibi gösteren psikolojik harp taktiğini boşa çıkarmak ne kadar önemliyse, İsrail’i yeni bir kurtarıcı gibi gören, sırtını ABD-İsrail emperyalizmine dayayan Kürt oluşumlarının teşhir edilmesi de bir o kadar önemlidir.
“Yeni Bir Ortadoğu için Kürt- İsrail İttifakı” program tanıtımı
Finlandiya merkezli, kurucusu İbrahim Halil Baran olan, genel başkanlığını Gewran Goyi’nin yürüttüğü “Pakurd” (Türkçesi “Kürdistani Parti”) tarafından organize edilen bu tartışmanın konuklarını tanıtalım önce:
Paneli düzenleyen Kudüs İbrani Üniversite’sinden Dr. Veysi Dağ.
Toplantıda ayrıca Rojava ABD temsilcisi ve Doğu Kürdistan’ı temsil eden bir katılımcı da var.
YouTube’da 12 bin kişi tarafından izlenmiş.
Katılımcılar:
Ofra Bengio: Tel Aviv üniversitesi Ortadoğu tarihi bölümünde profesör ve Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacı.
Ofra Bengio, on yıllardır İsrail’in Kürtlerle sürdürdüğü “hayalet” yani gizli ve görünmez ilişkilerden, nihayetinde 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra stratejik işbirliğine geçiş için çok daha uygun bir bölge gerçekliği oluştuğunu söylüyor.
İbrahim Halil Baran: Pakurd kurucusu ve New York Şehir Üniversitesinde ders veriyor.
“İsrail devleti ve Kürtler Akdeniz’den Hazar’a, Basra’dan Karadeniz’e güvenliği birlikte sağlayabiliriz” diyen bir şahıs.
Jonathan Spyer: Gazeteci. Ortadoğu ve son yıllarda Rojava merkezli haberler yapıyor.
Yehuda Ben Yosef: “İsrail Yahudi Kürt Merkezi Toplumu” Başkanı: İsrail’de yaşayan Yahudi Kürtlerin temsilcisi.
Gewran Goyi: PAKURD Başkanı/Finlandiya merkezli
2014 tarihinde 500 delegenin imzasıyla kurulan Kürt milliyetçi siyasi parti.Partinin öncülü sivil itaatsizlik eylemleri düzenleyen Kürdistan Vicdan İnisiyatifi’dir. Partinin kurucusu ve lideri İbrahim Halil Baran’dır. PAKURD, 21 Aralık 2023’te 2. Olağan Kongresi’ni yapmış ve Genel Başkanlığa Gewran Goyî seçilmiştir. Parti amaçlarını “Açık Kürdistancı siyaset, Kürdistan milliyetçiliği, şiddet karşıtlığı ve sivil toplumculuk” olarak deklare etmiştir. [1] Halil İbrahim Baran ve çevresi Öcalan’ın demokratik konfedalizm çizgisine ve Kürt siyasal hareketinin “Türkiyelileşme” görüşüne karşı çıkarak ayrı bir oluşuma yöneldiler.
*******
Katılımcıların ortaklaştığı tarihsel bir perspektif var: Kürt ve Yahudi milletlerinin tarihten gelen ortak acıları olduğunu iddia ediyorlar! Sürekli bunu tekrar ediyorlar. Bölgede bir arada hareket etmenin kaçınılmaz tarihsel çıkış noktası olarak bunu görüyorlar. Ortak acılar! Emperyalizmin desteğiyle yerleşimci sömürgeciliğin Filistin’i işgal etmesiyle kurulan Siyonist bir devletle, emperyalizmin dört parçaya bölerek ülkesiz bıraktığı Kürt halkının aynı acıları paylaştığı nasıl söylenebilir? Yahudilerin Nazi soykırımında yaşadığı acılara gelirsek, onlar bu acıların aynısını son 70 yıldır Filistin halklarına yaşatarak, tüm dünyanın vicdanını ayağa kaldıran bu soykırımı kendi elleriyle harcamışlardı zaten. 1.Dünya savaşından sonra dört parçaya bölünen Kürdistan, dört sömürgeci ülke tarafından bırakın siyasi bir statü, vatandaş olarak tanınmasını, kendi dilleri ve kültürleri bile yok sayılırken, 2. Dünya savaşından sonra emperyalizm Yahudilerin yerleşimci sömürgeciliğine göz yummuştur. O yüzden yukarda sayılan Kürt gruplar ve onların Yahudi savunucuları ve tabii ki Barzani gibi işbirlikçilerin ortaklıkları tarihsel acılara değil, pragmatist, jeopolitik, emperyal gerekçelere dayanmaktadır. Bunu böyle bilelim. Kürtler İsrail devleti için kendi bölgesel güvenliklerinin askeri ve siyasi aracı olarak görülmektedirler.
Tarihte bilebildiğimiz ilk Kürt-Yahudi ilişkisi İsrail’in ilk cumhurbaşkanı Haim Weizmann ile Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucularından avukat ve yazar Kamuran Ali Bedirhan’ın birlikte hazırlayıp BM’ye verdikleri memorandum teklifidir. Hoybun cemiyetini kurduktan sonra 1960’larda Molla Mustafa Barzani’nin Avrupa’daki temsilciliğini yapan Kamuran Bedirhan Kürtlerle İsrail arasında siyasi ilişkiler kurulmasında önemli roller üstlendi. İsrail-Kürt ilişkilerinde Bedirhan’ın kritik bir rolü olduğu anlaşılıyor. Nazım Hikmet’in Kürt milletinin özgürlüğüne ilişkin Bedirhan’a yazdığı mektuplar olduğunu biliyoruz. Bedirhan dönemin en önemli Kürt figürü, siyasetçisidir.
Panelin baş konuşmacısı diyebileceğimiz ve kimi Kürt kesimlerinin aynı Mitterrand’ın karısına bahşedilen “Kürtlerin annesi” payesi ile şereflendirilen Ofra Bengio, İsrail ile Kürt ilişkilerinin bugüne kadar hep “gizli” tutulduğunu, bundan sonra çok daha açık ilişkiler geliştirilmesini söyledikten sonra şöyle devam ediyor: “Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve diasporadaki Kürtlerle ilişkilerimiz hep iyi oldu. Ama geçmişte FKÖ’yü destekleyen PKK için aynı şeyi söyleyemeyiz.” İsrail’in tercih ettiği Kürtlük burada çok açık olarak ifade ediliyor. “PKK’nin Avrupa’da terörist gruplar listesinden çıkarılmasını gerçekçi bulmuyoruz” diyerek onun değişmesi gerektiğini ima etmekten de geri durmuyor.
Ofra Bengio zeki bir akademisyen ve politikacı, Türkiye Kürdistanındaki Kürt parlamenterlerin desteklenmesinden bahsederken Rojhılat’taki Kürtlerin desteklenmesinin ise açık yürütülmemesi gerektiğini özellikle belirtiyor. Doğu Kürdistan’daki Kürtlere “zarar gelmemesi” için oradaki İsrail desteğinin gizli olması gerektiğinin altını çiziyor. İran rejimi için, “ülke dışında vekil güçleriyle, şia ideolojisiyle güçlü olsa da kendi ülkesinde o kadar güçlü değildir. İran’daki Kürtlere çok özel bir önem veriyoruz” diyor. Güney ve Kuzeydoğu Kürdistan’a gelince KDP-KYB arasında çatışma istemediklerini, şimdilik en güçlü olan Rojava’dan ise desteğin hiç çekilmemesi gerektiğini özenle vurguluyor. Rojava! Anlaşılıyor ki bu coğrafya tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Siyasi önemi açısından İsrail’in gözünde yılların müttefiki Barzani’den çok daha önemli ve stratejik bir hale geldiği anlaşılıyor.
Ofra Bengio sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kürt davasına rehberlik etmeliyiz”
İbrahim Halil Baran’a gelince, Türkiye’de çok kısa bir süre hapis yatan bu Kürt siyasetçi, sözlerine “Allah İsrail’e uzun ömürler versin” diyerek başlıyor. Sonraki ikinci sözü: “İsrail bize mutlaka silah yardımı yapmalı”. Üçüncü sözü: “İran Kürtleri uzun yıllardır İsrail’i müttefiki olarak görüyor”. Dördüncü sözü: “Bizim devletsizlik trajedimizi anlayacak tek ulus sizsiniz”. Son sözü ise, “Kürtler İsrail’in doğal müttefikidir. Gelecekte bir Kürt-İsrail konfederasyonu kurabiliriz” şeklindedir.
Bu sözler adeta diz çökerek söylenmiş sözler değil mi? İsrail’in bu sözleri ciddiye alması beklenebilir mi? Uşaklık yapmayı kendini bu denli aşağılayarak, süslü, veciz sözlerle ifade eden bir kimseye sahiplik yapılır mı?
YouTube da 12 bin kişinin izlediği bu panel, İsrail’in Kürtlerle genel geçer değerlendirmelerimizin ötesinde, bizim düşündüğümüzden çok daha fazla ilgili olduğunu gösteriyor. Kürdistan İşçi Partisi dışında başta Barzani olmak üzere reformist, milliyetçi, ille devletim olsun diyen Kürt oluşum ve grupları ile organik bir bağ kurdukları çok açık. Bu elbette yeni bir şey de değil ancak bölgenin yeni denkleminde bu güçler üzerinden İsrail’in çok daha güçlü politikalar kurgulayabileceğini düşünmek gerekir. Birleşik Devrim’in Kürdistan ayağında hem sınıfsal değişimleri hem de uluslararası müttefiklik ilişkilerini derinden etkileyecek bir bölgesel savaş koşullarında Türkiye Devrimci Hareketi salt kendi ülke sınırları içinde düşünme kolaycılığına, daha doğrusu gafletine düşmemelidir. Değindiğimiz Kürt- İsrail ilişkilerine biraz da bu pencereden bakmamız gerekir. Örneğin şu sorunun cevabını kovalamalıyız: İsrail, Kürt ittifakına ne kadar pragmatist, ne kadar stratejik bakmaktadır? Kürtler İsrail için geçici bir yol arkadaşı mıdır yoksa uzun vadeli bir yol arkadaşı mıdır? İsrail Dışişleri Bakanı’nın son açıklaması siyasi bir propagandanın ötesinde İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik yeni bir bakışı mıdır? Öncelikle sahada çok zayıf olan reformist, milliyetçi Kürtlerle kurdukları ilişkilerden yola çıkıp, “bunlarla ne yapabilir ki” demeden Kürtlerin İsrail’in gelecek planları içinde mutlaka yeri olacağını varsaymalıyız.
HTŞ ve SMO nedir? Bunlar mı ele geçirdiler Şam’ı? Arkalarındaki ABD-İsrail gücü olmasaydı, Rusya ve İran’ın soğukkanlılıkla Suriye’yi altın tepside sunan politikaları olmasaydı, 10 günde işgal edilebilirler miydi bu toprakları? O yüzden işbirlikçi gücün ebatları değil arkasındaki gücün ebatları önemlidir. Milliyetçi, reformist, “kendi devletim olsun da ne olursa olsun” çığırtkanlığını yapan irili ufaklı Kürt güçleri, bu yanlarıya bölgenin kaderinde dikkate alınması gereken güçlerdir. Onlarda biz demokratik bir “Kürt gücü” görmüyoruz. Onlarda görünen emperyalizmin en çürümüş, en düşkün halidir.
İsrail, son Gazze katliamından sonra, dünya halklarının gözünde tam bir ‘lanetli’ devlete dönüştü. Ona yaklaşan herkes dünya halklarını kaybeder. Bunu kim yaparsa yapsın, kaybeder. Kürtler yaparsa; bütün Arap, Türk, Acem komşu halkların hışmını üzerine çeker, sömürgeci devletlerin eline bulunmaz malzeme verir. İsrail’e yaklaşan her kim olursa olsun, kendi halkı ve bölge halkları nezdinde büyük kaybetti ve kaybetmeye devam edecektir.
08.12.2024
Mehmet Turan