Devlet, patronlar ve sarı sendikanın tam bir kuşatma altında tuttuğu Soma’da devrimci bir ekibin öncülük ettiği Somalı işçiler, bağımsız bir sendika kurarak bu ağları parçaladılar. Soma’dan Ermenek’e ve diğer madenlere uzandılar, kömür karasını bayrak yaparak yürüyorlar. Bu mücadelenin önü açıktır. Sendika, kömür zehrini yutan işçiler tarafından, onların söz ve karar sahibi olduğu ilkeler üzerinden, doğru yolda ilerliyor.
Bağımsız Maden-İş Sendikası, küçük ama çok ciddi bir başlangıçtır ve tüm devrimci güçlerin bu gerçeği görmesi gerekiyor. Bu adım yaşatılması, güçlenmesi için herkesin her türlü desteği vermesi gereken somut bir adımdır. Bütün iyi saatte olanların, şimdiden bu diri çıkışı boğmak için kolları sıvadığı kesindir. Devlet, kömür patronları, kömür işçileri simsarı sarı gangster sendika çeteleri, MHP faşistleri, yerel gericilik şimdiden bu devrimci sınıf canlanmasını ezmek için hazırlıklar içindedir. Dayanışma ve sahiplenme elzemdir. Bu sendika tüm işçi sınıfınındır aynı zamanda, sınıf mücadelesi yürüttüğünü söyleyen tüm devrimci güçlerin sendikasıdır, yaşatmak ve büyütmek herkesin görevidir.
Bağımsız Maden-İş Sendikası, maddi olarak bir birikimin üzerine oturmuyor, kasasında sarı ve sarımtırak solcu sendikalar gibi çuvallar dolusu paraları yok, sol örgütler dâhil çok destekleyicisi de yok. Tersine, patronlar başta olmak üzere köstekleyiciler dolu. Birçok kazanım elde ediyor, azgın faşist saldırganlık ortamında ve son derece olanaksızlıklarla boğuşarak, hiçbir maddi gücü olmadan yalnızca işçilerin ve yakınlarının desteğiyle bu mücadeleyi yürütüyor. Bu mücadeleyi profesyonel sendikacılar değil, işçi sınıfına öncelik tanıyan devrimci bir ekip yönetiyor. Sendikayı bizzat yıllarca madende kazma sallayan, halen çalışan işçiler ve işten atılmış madenciler oluşturuyor.
Bu sendika, Fukara Tahir, Yalınayak İsmet (İsmet Demir), Necmettin Giritlioğlu’nun geleneğinin günümüzde yeniden yaşam bulmasıdır, YİS (Yapı İşçileri Sendikası) ve Yer Altı Maden-İş geleneğinin devamıdır. Bu küçük, ama doğru temellerde yükselen hareket, bir yol açmıştır. Yolun başındadır kuşkusuz, belki de daha ileri gidemeden faşist saldırılarla boğulabilir; ama su yürümüş, yol açılmıştır, boğulsa bile yeni odaklara esin kaynağı olacaktır. Yokedilmemesi için, tüm devrimcilerin maddi manevi her yönden desteklemesi ve sahiplenmesi gereklidir. Tasfiye olsa bile kısa zamanda başardıklarıyla “galiptir bu yolda mağlup” ve işçi sınıfının diri kesimleri bu temiz mücadele kanalını takip edecektir. Şimdiden sarı sendikaların korkulu rüyası haline gelmiştir. Yeraltı maden iş kolunda, belki de yangını tutuşturacak ilk kıvılcım olacak. Sarı sendikaları korku sarmıştır, faşist baskılarla bu mücadele boğulmazsa, yeraltı maden sektöründeki sarı gangster sendikaların tasfiye yolu açılacaktır. Orada kalmaz, sınıfının diri kesimleri bu temiz mücadele kanalını takip edecektir.
Ayrıca Bağımsız Maden-İş tek bir örnek değildir; Umut-Sen çatısı altında birçok bağımsız sendikalardan biridir ve her bir sendika, örgütlendikleri iş kollarında dikkat çeken hareket ve eylemlilikler yaratmaktadır. Bu sendikal gelişme, birçok bakımdan üzerinde durulması ve çok yönlü tartışılması gereken bir önemdedir. Ama kendimiz dâhil, devrimci sol güçler neredeyse bütün bu hareketliliği görmezden geldiler. En fazla, her zaman yaptıkları gibi haber sitelerinde kendiliğinden bir işçi eylemi haberi olarak gördüler.
Umut-Sen, tarihsel olarak sınıf hareketiyle devrimci hareket arasındaki kopuk olan bağı kurmak üzere “volan kayışı işlevi görecek bir yapılanma” olarak kendisini tarif ediyor ve küçük küçük de olsa, ciddi adımlarla yoluna devam ediyor. Bu adımlar desteklenir ve güçlendirilirse devrim savaşını büyüten bir kitlesel mücadele odağına dönüşebilecek bir devrimci perspektife sahip. Umut-Sen örgütlenmesinin öncülerinden Başaran Aksu, Umut-Sen pratiğini kısaca şöyle değerlendiriyor: “Umut-Sen hâlâ sendikal örgütlenmenin olmadığı işyeri ve iş kollarına sendika sokmaya çabalamakta, sendikal örgütlülüğün olduğu işyeri ve iş kollarında, işçi komite ve konseyleri yoluyla demokratik işçi muhalefetlerinin oluşmasını önermekte, hatta kimi iş kollarında sendika kurma iradesini ifade eden işçilerin bu çabasına kendi kaynaklarını tahsis etmektedir. Sendikacılık diye bir meslek olmadığını tüm gücümüzle haykırıyor ve işçiler tarafından işçi komite ve konseyleri tarafından yönetilen sendikalara olan ihtiyacın altını çiziyoruz.”
Yıllardır işçi sınıfı çalışması hemen her örgütün az çok gündeminde ve sürdürüyor. Bunların merkezileşmesi önünde grupçuluk ve iktidar tutkusu dışında hiçbir engel yok. Tersine, koşulların ve faşist patron saldırganlığının dayattığı bir zorunluluktur. Aynı zamanda teorik bir doğrudur; sınıfın kitlesel mücadele örgütünün yaratılması ilkesi. Hemen birçok grubun ayrı ayrı yavru gençlik, kadın, işçi örgütleri var. Bunlar, ilkesel ayrılıklar üzerinden oluşturulmuyor, yönetme ve iktidar isteğinden doğuyor. Hatta kendileri dışında oluşan kitlelere dönük kurumlarda da kafa göz kırılarak yönetim kavgaları yaşanıyor. Sol olduğu kadar, işçi ve kamu emekçileri sendikalarında koltuk kapmak dışında bir ilkesel ayrılık veya taktik hareketlilik üzerine tartışmıyor. Fabrika, mahalle, okul veya başka tüm birimlerde birbirlerine karşı konumlanıyor ve en sert kavgaları yürütüyor. Mahallede bir dernek var, o mahallede yeni ilişkiler kuran bir eğilim gidip var olan dernekte çalışmıyor. Bu iki yönlü olamıyor; hem var olan dernek böyle bir çalışmaya olanak tanımıyor hem yeni çalışma başlatan yapı böyle bir ortaklığı düşünmüyor, zira herkes kendi dükalığında oynamaya kodlanmış. Bunun sonucu, bu siyasi yapılar birbirlerine karşı konumlanarak o alandaki tüm faaliyetlerini rekabet üzerinden yürütüyorlar. Aynı sakatlık fabrika, okul ve diğer alanlarda da yaşanmaya devam ediyor. Sol, birlikte bulunduğu tüm kitlelere dönük alan çalışmalarında, rekabet üzerinden bölücü bir rol oynuyor. Butik kitle örgütü garabettir ve 40 yıldır sol, bu çıkışsızlıkta debeleniyor.
Başaran Aksu aynı konuda katıldığımız şu tespitleri yapıyor: “Böyle anlayışlardan ilham alan hareketlerin ‘alancı’ pratiği zararlıdır. Sınıf zeminine dayanışmacılığı değil rekabetçiliği, içeriği değil biçimi, hakikati değil söylemi taşımaktadır. Somut çalışmaya değil yüzeysel kurgusallıklara dayanır. Özyönetim araçlarının oluşturulmasına emek vererek işçilerin politizasyonunu sağlamak, kendi kendilerini yönetme kapasitelerini büyütmek, inisiyatifli kılmak değil temas etmenin mümkün olduğu nadir durumlarda bile işçileri politik, örgütsel ihtiyaçların figüranlarına, nesnelerine dönüştürmek, sınıf hareketini yaratmaya dönük bir bakış açısı ve adanma çizgisi değil teşkilata üye kazandırma pragmatizmiyle var olan bir dar pratikçilik olarak özetleyebiliriz bu yaklaşımları.”
İşsizlerin ve açların öfkesi henüz küçük kabarcıklar düzeyinde; fakat hızla tüm toplumu fokur fokur kaynatacak patlamalara dönüşecek doğrultuda gelişiyor. Bu durum geçici değil, derinleşme yönündedir. Zaman, krizin derinleşmesi yönünde ilerliyor; işçi sınıfı, işsizler, işini kaybeden esnaflar dâhil çalışanların ezici çoğunluğunu kara açlık bekliyor. Açlar, kısa bir müddet zapt edilebilir ama hiçbir zorbalık, hiçbir tedbir açları ilelebet evlerinde tutamaz. Açların öfkesi sokaklara taşacak, sokaklar yanacaktır. Neden maske takmadığını soran Denizli Valisine karşılık veren esnafın derin öfkesinin ifadesidir; “Gebermek İstiyorum”. Bu, yaşama koşulları gasp edilen milyonların patlayan çığlığıdır. Bu patlamalar, nasıl, hangi kesimlerde ve hangi tarzda ortaya çıkacak? Grevler, işsiz ve açların protestoları, mülklerini kaybeden küçük burjuva ve esnaf kesiminin hareketleri… Bütün dünya ve halklar, bir korku filmi platosu benzeri olağanüstü bir döneme girdi. Olağanüstü dönemde alışılmış yollar ve çözümler geçersizleşir, olağanüstü davranış ve hareketlere hazır olmak zorundayız.
Hiçbir kural tanımayan faşist devlet zorbalığı, Bağımsız Maden-İş eylemliliklerine, diğer hak taleplerine karşı davrandığı gibi davranamıyor. Sınıfın gücü ve haklılığının kamuoyuna mal olması faşist zorbalığı sınırlıyor. Kuşkusuz, bu durumun, sonuna kadar böyle devam etmeyeceğini ve bir noktada yayılmaya ve yükselmeye aday bu direniş odağını söndürmek için, faşist iktidarın harekete geçeceğini bilmek gerekir. Süreç buraya doğru gidiyor ve tüm sınıf güçleri bu momenti bir hesaplaşma anına dönüştürmeye hazırlanmalıdır.
Diğer yandan, sendikal mücadele, eski özelliklerini tüm dünyada yitirdi; düzenli ordu misali var olan ulusal ve uluslararası düzeyde eski birliğini kaybetti. Tüm dünyada, gericilik ve faşizm, hem sistemde hem kitleler arasında güç kazanıyor. Savaşlar ve silahlar değişti, iç ve dış savaşlar iç içe geçti. Devletler, sivil paramiliter unsurlarla güçlenerek saldırılarını her alanda yayıyor ve gücün hükmü göstermelik yasalardan çok, fiziki şiddet ve silahlarla sağlanıyor. Bu koşullar tüm mücadele alanlarının ve kesimlerinin ayakta kalması için, her türlü meşru yolları zorlarken, aynı zamanda kendi öz savunmalarını mutlaka hayata geçirmek için gerekenleri yapmasını zorunlu kılıyor.
Sol, birçok alanda dağınık ve parçalı, bilinen örgüt ve partiler dışında yaygın şekilde küçük yerel çevre ve adacıklardan oluşuyor. Aynı biçimde, örgütsüz ama devrimden yana beklenti içinde olan, sayı olarak daha geniş bir kesim var. Her örgüt, parti, çevre ve kişiler ilgi alanları doğrultusunda yerelde ve genelde ilişkiler içindeler. Bunların yanında ekoloji ve kadın hareketi daha örgütlü ve merkezi davranabiliyor. Tümü bir yekûn ediyor. “Olmayacak duaya âmin” kabilinde olduğunu bilerek bir öneride bulunalım. Devrim mücadelesine bağlı tüm kurumlar, işçilerin bağımsız devrimci sendikal birliğini büyütmek için Umut-Sen örgütlülüğü içinde güçlerini birleştirebilir veya başka bir adla üst bir çatı oluşturabilir. Kendi örgüt sendikasına sahip olan tüm güçler, bu sendikaları uygun bir koordinasyonla birleşik devrimci sendikada birleştirebilir. Bu, hem örgütlerin yavru sendikaları saçmalığını aşmasını, hem de sınıfın siyasallaşmasını sağlayacak bir damarı oluşturacak ve sınıf mücadelesini yükseltmemizin yolunu açacaktır.
Hedefi doğru seçmek ve devrimci inat… Soma, hem sömürünün hem siyasal istismarın merkezi, AKP’nin kalesi durumunda ve çelişkilerin keskinleştiği bir ilçe. Bir şey en sertleştiği noktada kırılabilir. Bağımsız Maden-İş’in başarısı buradan geliyor. Devrimci bir sınıf hareketinin inşası için neden Soma ve Soma işçilerinin bu direnişi başlangıç noktası olmasın?